Evliyanın en büyüklerinden Derviş Muhammed “kuddise sirruh” hazretleri, bir sohbetinde;
- Kardeşlerim, Allahü teâlânın feyzleri, nimetleri, ihsanları, yani iyilikleri, her an, insanların iyisine, kötüsüne, herkese gelmektedir, buyurdu.
Ve daha açtı:
- Herkese mal, evlat, rızık, hidayet, irşat ve selamet ve daha her iyiliği fark gözetmeksizin göndermektedir.
Ve ekledi:
- Fark, bunları kabulde, alabilmekte ve bazılarını da alamamak suretiyle, insanlardadır.
Nitekim âyet-i kerimede mealen: (Allahü teâlâ, kullarına zulmetmez, haksızlık etmez. Onlar, kendilerini azaba, acılara sürükleyen bozuk düşünceleri, çirkin işleri ile kendilerine zulüm ve işkence ediyorlar) buyuruldu.
Son olarak;
- Nitekim güneş, hem çamaşır yıkayan adama, hem de çamaşırlara, aynı şekilde, parlamakta iken, adamın yüzünü yakıp karartır, çamaşırlarını ise beyazlatır, buyurdu.
Allah kuluna acırsa…
Bir gün de sohbetinde;
- Kardeşlerim, kalb, yürek denilen et parçasında bulunan bir kuvvettir, buyurdu.
Ve ekledi:
- Ruh, yani can ise, bedenin her yerinde bulunur.
Şöyle devam etti:
- Kalb, nefse uyup, küfür veya günah yapmak isteyince, Allahü teâlâ, bu kula acırsa, küfür ve günah işlemesini istemez. O da, yapamaz.
Sordular:
- Ya acımazsa efendim?
- Acımazsa, işlemesini ister ve yaratır. Karşılığını da verir.
Ve netice:
- O halde insanın azablara, felaketlere sürüklenmesine sebep, kendisidir. Kalbinin İslamiyet’e uymayıp, nefsine uymasıdır.
|