Büyük âlim ve Velilerden Emir Hüsrev Dehlevi “rahmetullahi aleyh” hazretlerine, bir gün bazı gençler;
- Bize Eshab-ı kiramın üstünlüğünden bahseder misiniz efendim, dediler.
Cevabında;
- Eshab-ı kiramın hepsi derin âlim, birer müctehid idiler, buyurdu. İslamiyet bilgilerinde, siyaset, idarecilik ve zamanlarının fen bilgilerinde ve tasavvuf marifetlerinde birer derya idiler.
Ve ekledi:
- Bu bilgilerinin hepsini, Resulullahın mübarek cemalini görmekle ve kalblere işleyen, ruhları çeken sözlerini işitmekle, az zamanda edindiler.
Sordular:
- Kitap okumadılar mı efendim?
- Hayır. Derya gibi olan bu ilimlerini, Peygamber efendimizin “aleyhisselam” birkaç sohbetinde bulunmakla elde ettiler.
Herbiri derin âlim idi
Bir gün de Mezheblerden sordular bu zata.
Cevap olarak;
- Eshab-ı kiramın herbiri derin âlim, birer müctehid idiler, buyurdu. Herbirinin mezhebi vardı.
Ve ilave etti:
- Tâbiinin ve Tebe-i tâbiinin arasında da müctehidler vardı. Bu müctehidlerin ve Eshab-ı kiramın mezheblerinden yalnız dördü kitaplara geçip, dünyanın her yerine yayıldı. Diğerlerinin mezhebleri unutuldu.
Şöyle devam etti:
- Bu dört mezhebin imanları, Eshab-ı kiramın ortak olan imanıdır. Bunun için, dördüne de (Ehl-i sünnet) denir. İmanları arasında esasta ayrılık yoktur. Birbirlerini din kardeşi bilir ve severler.
Sordular:
- İbadetlerde farklılıkları var mı efendim?
- Var. Birbirlerine uymayan işlerini de, zaruret olunca, birbirlerini taklit ederek yaparlar. Allahü teâlâ, mezheblerin böyle ayrı olmalarını istemiştir.
|