Büyük âlim ve Velilerden Emir Hüsrev Dehlevi “rahmetullahi aleyh” hazretlerine, bir gün sevdiklerinden biri geldi:
- Bir şey sorabilir miyim efendim?
- Elbette, buyurun.
- Efendim, ben bu sene hacca gittim.
- Mübarek olsun.
- Yalnız hacda iken garip bir şey oldu. Onu arz edecektim.
- Hayırdır, ne oldu?
- Medine’de, Resulullah efendimizin “aleyhisselam” Hücre-i saadeti önünde durup; (Ya Resulallah, günahım çok. Bana şefaat eyle!) diye dua ediyordum.
- Evet.
- O esnada bir Afrikalı yanıma gelip; (O ölüdür, bir şey duymaz) gibi şeyler söyledi. Hatta yakamdan tutup çekti. Çok üzüldüm.
- Ona bir şey demedin mi?
- Dedim efendim. Bekara suresinde mealen; (Allah yolunda öldürülenlere ölü demeyiniz! Onlar diridir. Fakat, siz bunu anlamıyorsunuz) buyuruluyor, dedim.
- İyi demişsin. Sonra?
- Bir şey diyemedi. Dönüp gitti.
Tefsirden din öğrenilir mi?
Bir gün de bazı gençler bu zata gelip;
- Efendim, dinimizi tefsirden ve hadisten öğrenebilir miyiz? diye sordular.
Cevabında;
- Hayır, tefsir ve hadisten din öğrenilmez, buyurdu.
- Neden efendim? dediler.
- Çünkü tefsir ve hadisi anlayamazsınız. Hatta yanlış anlayıp mâzallah sapıtabilirsiniz. Ehl-i sünnet âlimleri, tefsir ve hadisten anladıklarını, bizim gibi din cahillerine, açık, kolay öğretmek için, binlerce (İlm-i hâl) kitabı yazmışlardır.
Ve özetledi:
- İslamiyet’i doğru öğrenmek için, o ilm-i hâl kitaplarını okumaktan başka çare yoktur.
|