İslam âlimlerinin en büyüklerinden Mahmud-u İncirfagnevi “rahmetullahi aleyh” hazretlerine, bir gün sohbetten sordular.
Cevabında;
- Bir kimse Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını okursa, ilim olur, güzeldir, buyurdu. Ama kitabı biri okuyup, birisi dinlerse, buna sohbet denir ki, her türlü feyz ve bereket oradadır.
Şöyle devam etti:
- Güzel insanlar güzel işler yaparlar. Cenâb-ı Hak, hadis-i kudside Peygamber efendimize “aleyhisselam”; (Ey Habibim! Sana kim gelir de, bana Allah’ı anlat, dinimi öğret derse, sen ona hizmetçi ol) buyuruyor.
Ve ilave etti:
- Allahü teâlânın has dinine, ehl-i sünnet olarak hizmet etmek çok büyük bir nimettir. Eğer bu nimetin kıymeti bilinmezse elden gider. Bu nimetin elden gitmemesi için bir şart vardır.
Sordular:
- O nedir efendim?
- Tövbe etmektir. Bu nimet elimizden gitmesin diye günahlarımızı düşünmeli, Rabbimize yalvarmalıyız.
Şöyle bitirdi:
- Bir yerde dine hizmet varsa, orada Rabbimizin rahmeti, merhameti var demektir. Eğer yoksa, Allahü teâlânın rahmeti, merhameti, acıması o yerden kalkar.
Kime nasib olursa…
Bir gün de bazı gençlere;
- Emr-i maruf, yani İslam’a hizmet etmek kime nasip olursa, çok sevinsin, çok şükretsin, buyurdu.
Sordular:
- Bu iş, çok mu sevaptır efendim?
- Elbette. Bir beldede küfre karşı emr-i maruf yapılırsa, Allahü teâlâ o beldenin hak ettiği azabı tehir eder. Emr-i maruf yapılmayan beldeye ise azab-ı ilahi gelir.
Edeb, haddini bilmektir
Bir gün de sevdikleriyle sohbet ederken;
- Kardeşlerim, bizim yolumuzun başı da, ortası da, sonu da edebtir, buyurdu. Çünkü edebe riayet etmeyen kimse, Allah’ın dostu olamaz. İlla edeb, illa edeb.
Sordular:
- Peki edeb nedir efendim?
- Edeb, haddini bilmektir.
|