Alaaddin-i Attar “rahmetullahi aleyh” hazretleri anlatıyor:
Hocam Behaeddin-i Buhari hazretleri, beni talebeliğe kabul edince, Onu o kadar sevdim ve o kadar bağlandım ki kendisine, bir an bile ayrılmak istemiyordum yanından.
Zira Onun yanında geçirdiğim az bir zaman, Onsuz geçen aylardan, senelerden daha kıymetliydi benim için.
Birine bir teveccüh etseydi, tasavvufun en yüksek derecesine yükseltirdi onu bir anda.
Bir gün beraberdik kendisiyle.
Bana bakıp sordu:
- Beni seviyor musun Alaaddin?
- Hem de çok seviyorum, dedim.
- Peki kalbindeki bu sevgi senden midir, yoksa benden mi?
- Sevgi benden, ama hidayetime siz sebep oldunuz hocam.
O zaman;
- Peki öyleyse, buyurdu ve sustu.
Buz gibi olmuştum
O anda o muhabbet silindi kalbimden.
Az önce, Onun muhabbetiyle yanıyorken, şimdi ondan bir zerre bile kalmamıştı.
Buz gibi olmuştum.
Hata eylediğimi anladım o zaman.
Büyük pişmanlık içinde;
- Affedin hocam, dedim. Bendeki o sevgi de zat-ı alinizden geliyormuş.
Baktım tebessüm ediyordu.
O anda kalbim Onun muhabbetiyle doldu tekrar.
İslamiyet bilmek dinidir
Bu zat bir gün sevdiklerine;
- İslamiyet’ten az bir şey öğrenmek, birçok geceleri yapılan nafile ibadetten daha sevaptır, buyurdu.
- Neden böyledir efendim? dediler.
- Çünkü İslamiyet bilmek dinidir kardeşlerim. Bilmeden Müslümanlık olmaz. Resulullaha “aleyhisselam” tam tâbi olabilmek için dinimizin hükümlerini iyi bilmek gerekir.
Ve açıkladı:
- Yani dünya ve ahrette rahat etmek, saadete kavuşmak için, dinimizin bildirdiği, inanılacak ve yapılacak şeyleri öğrenmek, bilmek ve bunların gereğini yerine getirmek mecburiyetindeyiz.
Sordular:
- Sonra ne mühimdir efendim?
- Sonra, bu öğrendiklerini yapmak mühimdir tabii. Zira amel edilmeyen bilgi, insana vebaldir. Ahirette azab yapılmasına sebep olur. |