Alaaddin-i Attar “rahmetullahi aleyh”, zamanının en büyük Velisi idi.
Babası, çok zengin biriydi Buhara’da.
Öldüğünde, çok mal ve para bırakmıştı geriye.
Ama Alaaddin, hiçbir şey almadı bunlardan.
Gidip Behaeddin-i Buhari hazretlerine talebe oldu.
Dünyaya meylederim korkusu ile ne yorganı vardı odasında, ne de yatağı.
Bütün dikkatini, derslerine vermişti.
Hocası da onun kalbindeki cevheri görüp, bir akşam eve geldiğinde hanımını çağırdı ve;
- Kızımız büluğa erince, bana haber ver, dedi.
Ve bu haberi aldığı gün Alaeddin’in odasına gitti doğruca.
O esnada Alaaddin, küçük odacığında bir hasırın üstünde ders çalışıyordu.
Hocasını kapıda görünce birden fırladı ayağa:
- Buyurun hocam.
Mübarek zat içeri girip etrafa bir baktı.
Bir kırık testi vardı odanın köşesinde.
Onu abdestte kullanıyordu.
Bir de tuğlası vardı ki, geceleri yastığıydı Onun.
Sonra döndü bu çok sevdiği talebesine:
- Alaaddin, sana bir teklifim var.
- Estağfirullah hocam, emredin.
- Eğer kabul edersen, seni kızımla evlendirmek istiyorum, ne dersin?
Hiç dünyalığım yok
Alaaddin şaşırdı:
- Efendim, bu, çok büyük lütuf olur bana. Fakat maddi yönden imkânım yok buna. Gördüğünüz gibi bir hasırım, bir tuğlam, bir de kırık testim var dünyalık olarak. Başkaca bir şeyim yoktur.
- Biliyorum evladım. Evlenmek için dünyalık şart değil ki. Rızkınıza gelince, Allahü teâlâ herkesin rızkına kefildir.
- Peki hocam, diye mırıldandı Alaaddin.
Ve düğünleri yapılıp evlendiler.
Behaeddin-i Buhari hazretleri “rahmetullahi aleyh”, bütün talebesiyle çalışıp onlar için bir ev yaptılar.
Her gün öğleye kadar çalışır, öğle sıcağında gölgeye çekilirlerdi.
Ama Alaaddin hariç.
Zira o, Cehennemin yanında, bu sıcak ne ki diye düşünüp sıcakta devam ederdi çalışmaya. |