Mevlana Halid-i Bağdadi “kuddise sirruh” hazretleri, bir gün Hacca gitmek üzere katırına binip çıktı Bağdat’tan.
Mekke’ye gidiyordu.
Şam’a geldiğinde mola verdi biraz.
Ama burada bir hadise geldi başına.
Şöyle ki;
Yalancı, fasık bir adam kadıya gidip bu zatın ismini vererek;
- Kadı Efendi, üç ay önce katırım çalınmıştı. Meğer ki bu zat çalmış, görür görmez tanıdım, diye şikayet etti bu büyük Veli’yi.
Yalancı şahitleri de hazırdı zaten.
Kadı şahitleri dinleyince, yalancının lehine hüküm verdi.
Mevlana Halid hazretleri “rahmetullahi aleyh” mahkemeden çıkınca, kendi katırını teslim etti o yalancıya.
Verirken de;
- Ey kişi, kadı efendinin hükmüyle bu katırın senin olduğu anlaşıldı, dedi.
Ve ekledi:
- Gerçi bu hayvan benim evde dünyaya gelmiş, benim yanımda büyümüştü. Ama yine de hiç kimseye su-i zan etmiyorum. Çünkü biliyorum ki, Allahü teâlâ her şeye kadirdir. Bu duruma göre benim evimde doğan bu katırı senin eve, senin katırını da benim eve koymuş olduğu anlaşılıyor.
Sonunda mahcup oldular
Sözüne devamla;
- Senin olan bu katıra, Bağdat’tan Şam’a kadar binip geldim, buyurdu. Bunun ücretini de vereyim ki, hakkınız kalmasın üzerimde.
Adam hiçbir şey söylemedi.
Mübarek zat tam parayı çıkarıp, o kimseye veriyordu ki, yalancının katırı oraya geldi birden.
Adam baktı ki, kendi katırı.
İş değişti bu defa.
Ne diyeceğini bilemedi.
Çok mahcup olmuşlardı.
O ve yalancı şahitler, özür dilediler bu Allah dostundan.
Hakim, daha sonra hadiseyi öğrendiyse de, arayıp bulamadı Halid-i Bağdadi hazretlerini.
Zira ayrılıp gitmişti oradan.
|