Mevlana Halid-i Bağdadi “kuddise sirruh” hazretlerinin son günleriydi ki, vasiyet olarak sevdiklerine;
- Size, benim ölümüm gibi musibet gelmez. Ancak sabrı tavsiye ederim. Ölürsem, yüksek sesle ve bağırıp çağırarak ağlamayın ki, bu bana eza verir, buyurdu.
O esnada talebesinden Seyyid İbni Abidin geldi huzuruna.
Edeble bazı fıkhi sualler sorup, cevaplarını aldı ve;
- Bu gece bir rüya gördüm, diye arzetti.
- Hayırdır, ne gördün?
- Osman-ı Zinnureyn vefat etmişti efendim. Cenazesinde çok büyük kalabalık toplanmıştı. Namazını de ben kıldırdım.
Tabiri şöyledir ki…
Buyurdu ki:
- Bu rüyanın tabiri şöyledir ki, yakında ben vefat ederim. Namazımı sen kıldırırsın. Zira ben hazret-i Osman’ın “radıyallahü anh” evladıyım.
Sonra odasına çekilip;
- İçeriye kimse girmesin, buyurdu hizmetçiye.
Aile efradına da;
- Şu anda tauna yakalandım, buyurdu.
Ve o gece benzi sarardı mübarek zatın.
Ölüm alametleri belirmişti ki;
- Şimdi artık benden bir şey istemeyiniz. Zira Rabbimle meşgulüm, buyurdu.
Sağ yanı üzerine, kıbleye karşı yatıp murakabe eyledi.
Ey mutmainne olan nefs!
O anda her azasından, hatta saç tellerinden bile Rabbini zikrettiği açıkca belli oluyordu.
En son Fecr suresinin en son âyetlerinden okudu ki, mealen; (Ey mutmainne olan nefs! Sen Rabbinden, Rabbin de senden razı olmuş olarak Cennetime gir) buyuruluyordu.
Ve yükseldi mübarek ruhu Arş-ı âlâya.
Techiz ve tekfinini yaptılar.
Ve mübarek naşını hanegahtan alarak omuzlarda Emevi Camii’ne götürdüler.
Namazını, talebesinden İbni Abidin hazretleri kıldırdı.
Ve binlerce Müslümanın elleri üzerinde taşınıp, Kasiyun tepesinde defnedildi.
|