Mevlana Halid-i Bağdadi “kuddise sirruh” hazretleri zamanında Hacı Halil Efendi vardı ki, Padişahın hususi hizmetlerini yapardı.
Bu kişi, bir gün sultandan izin alıp, Hac yolculuğuna çıktı İstanbul’dan.
Üsküdar’a geçince, mezarlık tarafından tanıdığı biri çıktı karşısına.
- Hayrola Halil Efendi, nereye böyle?
- Kısmetse Beytullaha gidiyorum.
Cebinden bir mektup çıkarıp uzattı:
- Halil Efendi, şu mektubu cebine koy, unutma, Şam şehrine varınca, Mevlana Halid hazretlerine takdim edersin, dedi.
Halil Efendi mektubu cebine koyup,
- Olur, inşallah veririm, dedi.
Ve devam etti yoluna.
Emaneti unutmuştu
Şam’a varınca, sultanın selamını söyleyip valinin konağına yerleşti.
Mevlana Halid hazretleri “rahmetullahi aleyh” de o akşam hizmetçisine;
- Hazırlan, valiye gideceğiz, buyurdu.
Ve birlikte çıkıp gittiler.
Halil Efendi de oradaydı. Fakat Üsküdar’da aldığı emanet mektubu unutmuştu tamamen.
Mevlana Halid hazretleri önce bir şey demediyse de mektubu vermeyince hatırlatmak mecburiyetinde kaldı.
Ona bakarak;
- Yanınızda, bize teslim edecek bir emanet olsa gerek, buyurdu.
- Hayır efendim, bende size verecek bir emanet yoktur.
Hazret-i Halid;
- Olacak, buyurdu. Bir bakın cebinize. Üsküdar’da birisi vermişti onu size.
O zaman hatırladı ve çıkarıp takdim etti hemen.
Ama çok mahcup olmuştu.
Hacdan sonra İstanbul’a avdet edip, Üsküdar’a varınca, aynı kimse çıktı yolunun üzerine.
- Mektubumu verebildin mi o büyük Veli’ye?
- Evet verdim.
- Hangi gün, hangi saatte verdin, hatırlıyor musun?
- Evet, şu gün, şu saat teslim ettim.
Dedi ki:
- Doğru, ben de tam o gün ve o saatte kurtuldum o sıkıntıdan.
|