Abdurrahim İstahri hazretleri “rahmetullahi aleyh”, üstün bir Veliydi.
İlim öğrenmek için pek çok seyahat yaptı.
Kalbi, hüzünle dolu iken, insanlara neşeli görünürdü yine.
Bazen av elbiselerini giyip, tek başına avlanmaya giderdi dağlara.
Ama Onun niyeti av değildi esasen.
O, kendisini böyle setrediyordu.
Bir gün, av köpeğini alıp ava çıkmıştı yine.
Bir kişi de, gizlice takib etti onu arkasından.
Dağ eteğine varınca, köpeğini salıp kendini zikre verdi hemen.
O, Rabbinin ismini söylediği zamanda, dağlar da söylüyordu onunla aynı anda.
Öyle ki, dağlarda olan cümle ağaç, taş ve vahşi hayvanlar, Ona iştirak edip, hep zikre başladılar.
Öyle oldu ki, yer gök Allah sesleriyle inliyordu.
Gökten para yağdı
Halk içinde, Hak ile bulunur, dünyaya zerre kadar itibar etmezdi.
Yirmibin akçe kalmıştı babasından.
Onbinini, dağıttı şehrin fakirlerine.
Kalan onbin akçeyi de bir torbaya doldurup dama çıktı.
Sonra, o akçeleri torbadan avuç avuç alıp saçtı dört bir tarafa.
İnsanlar sabah uyanınca, şaşırdılar.
Zira yerler para ile dolmuştu.
- Bu gece, gökten para yağmış, dediler gayri ihtiyari.
En mühim şey
Bu zata, bir gün bazı gençler;
- Hocam, İslamiyet’te en mühim şey nedir? diye sordular.
Cevaben;
- En mühim şey, iman sahibi olmaktır, buyurdu.
- İmandan sonra nedir efendim?
- İslamiyet’i öğrenmektir. Hadis-i şerifte mealen; “Nerede ilim varsa, orada İslamiyet vardır” buyuruldu.
- O hangi ilim efendim?
- Fen ve din ilimleri. Mesela gözün yapısı, ilahi sırlarla doludur. Bunu öğrenmek, Allahü teâlâyı tesbih etmektir. Ama ilmihalini öğrenmek daha önce gelir.
|