Malik bin Dinar hazretleri “rahmetullahi aleyh”, gençliğinde uygunsuz halleri varken sonra tövbe edip halis bir Müslüman oldu.
Ve Hasan-ı Basri hazretlerinden feyz alıp, Veliler arasına girdi.
Ama kendisini gizler, yüksek Evliya olduğunu bilmezdi kimseler.
Nitekim bir gün bindi bir gemiye.
Az sonra gemici gelip;
- Ücretini ver! dedi.
Ancak hiç para yoktu üzerinde. Zira hırsızlar, para cüzdanını gizlice çalmışlardı.
- Param yok sonra vereyim, buyurdu.
Ancak gemici hıristiyandı.
Sinirlenip bir tokat vurdu mübarek yüzüne.
Hatta adamlarını çağırıp bayıltıncaya kadar dövdürdü uzun süre.
Seni suya atarız!
Sonra da;
- Ben anlamam. Eğer para vermezsen, seni suya atarız! diye tehdit etti.
Cevap vermeyince, kol ve bacaklarından kaldırıp, tam denize atacaklardı ki, o esnada denizde ne kadar balık varsa, su üstüne çıkardılar başlarını.
Herbirinin ağzında birer altın lira vardı.
Onlar bunu görünce, dona kaldılar şaşkınlıktan.
Hiç böyle şey görmemişlerdi ömürlerinde.
Allah dostu bir Veli olduğunu anlayıp, usulca yere indirdiler.
Mübarek zat, o balıklardan iki altın alıp verdi o gemiciye.
Ama kalbi kırık olarak.
Gemici çok pişmandı.
- Ne olur affet, kıymetini bilemedik, dedi.
O, hiç cevap vermeyip, çıktı gemiden.
Su üstünden yürüyüp geçti karşıya.
Tasavvufun tarifi
Bir gün, bazı sevdikleri;
- Tasavvuf nedir efendim? diye sordular bu zata.
Cevaben;
- Tasavvuf, dünyanın fani olduğunu anlamaktır, buyurdu.
Ve izah etti bunu:
- Dünyanın fani olduğunu anlayan kimse, ona sarılmaz. Ahirette hesaba çekileceğini bilir, ona göre yaşar bu dünyada. En azından günah işlemez.
|