Mısır’da yetişen büyük Velilerden Ebül Abbas el Harrar hazretleri "rahmetullahi aleyh", bir gün, talebesinden birini yanına alıp bir dostunu ziyarete gitti.
Akşam vakti köye vardılar.
Mübarek zat döndü talebesine.
- Fırından ekmek alalım. Elimiz boş olmasın, buyurdu.
Fırından sıcacık ekmekleri alıp devam ettiler yollarına.
Ancak talebenin garibine gitmişti bu iş.
Kendi kendine;
“Hediye olarak niye ekmek alıyoruz ki? Tatlı götürseydik daha iyi olmaz mıydı?” diye düşündü.
Velhasıl eve varıp çaldılar kapıyı.
Ev sahibi bu zatı görünce çok sevindi.
- Buyurun efendim. Hoş geldiniz! dedi.
Hele ekmekleri görünce daha çok sevindi.
Çünkü hiç ekmek yoktu evlerinde.
- Efendim ekmek getirdiğinize ne iyi etmişsiniz, dedi.
- Neden? Çok mu makbule geçti?
- Evet hocam. Çünkü yemeğimiz, tatlımız vardı, sadece ekmeğimiz yoktu. Onu da siz getirmişsiniz. Allah razı olsun efendim. Hemen buyurun sofraya.
Oturup yediler.
Talebe o zaman anladı bu işin hikmetini.
“Büyüklerin her yaptığı iş güzel ve yerindedir” diyordu içinden.
İyi niyete sevap var
Bu zat, bir günkü sohbetinde;
- Bazen kalbden iyi bir niyet geçer. Fakat o işi yapmaya imkan bulunmaz, öyle değil mi? diye sordu.
- Evet efendim, bazen öyle oluyor, dediler.
Buyurdu ki:
- Ama o kişi, bu niyetine karşılık büyük sevaba kavuşur. Hatta o hayırlı işi yapsaydı, belki bundan daha çok sevap kazanamazdı o kimse.
Merak ettiler:
- Hikmeti ne efendim?
- Çünkü o işi yapsaydı, belki gurur kibir gelebilirdi kalbine. Riya bulaşabilirdi o işine. Ama niyette riya olmaz. Çünkü kulun kalbindeki niyeti Allah’tan başka kimse bilmez.
|