Ebu Said-i Ebül Hayr hazretleri “rahmetullahi teâlâ aleyh” devrinde Hasen Müeddeb adında, ticaretle uğraşan bir kimse vardı.
Bu kimsenin yolun bu büyük Veli’nin memleketine düştü bir gün.
İsmini duymuştu.
Merak edip gitti ziyaretine.
Aslında Evliyaya inanmazdı.
Nasıl bir kimse diye merak ediyordu sadece.
Gidip talebesi arasında oturdu.
Bir ara kapıya fakir biri gelip;
- Bana bir elbise verin, diye yalvardı.
Zengin tüccar, ona kıymetli bir elbise vermeye niyetlendi.
Sonra vazgeçti.
Bu, bana hediyedir
Zira; “Bu, bana hediyedir. Hem de kıymetli olup, on altın değerindedir” diye düşünmüştü.
O esnada talebeden biri;
- İlham nasıl bir şey? diye sordu.
Büyük Veli cevaben;
- Biraz önce, Hak teâlâ, bir kula, bir elbise hususunda, ilham etti. O ise; Bu bana hediyedir. Üstelik de çok kıymetli olup on altın değerindedir diye düşünerek vermekten vazgeçti, buyurdu.
Tüccar bunu işitince kalbi değişti.
O elbiseyi fakire verdi hemen.
Çile çekmek ilaçtır
Bir gün de sohbetinde;
- İslamiyet fedakârlık ister. Çile ister, buyurdu. Ancak böyle olgunlaşır insan.
- Ama hiç kimse çile çekmek istemiyor efendim, dediler.
- Evet, kimse çile istemiyor. Zor geliyor, acı geliyor. Halbuki ilaçtır o.
- İlaç mıdır efendim?
- Evet. Din yolunda çile çekmek ilaçtır. İlaçlar elbette acı olur.
Şöyle bitirdi:
- Ölünceye kadar çocuklarımıza ehl-i sünneti anlatalım. İslamiyet’i öğretelim. Yoksa Rabbimize cevap veremeyiz ahirette.
|