Bayezid-i Bistami hazretleri “rahmetullahi aleyh”, talebesiyle bir sevdiğinin evine misafirliğe gitmişti.
Ev sahibi, bir kandil getirip yaktı.
Fakat oda aydınlanmadı.
Hazret-i Bayezid;
- Kardeşim, bu kandilde bir acayiplik var. Yanıyor, ama ışığı yok, sebebi nedir? diye sordu.
Ev sahibi;
- Efendim, bu kandili bir geceliğine komşumuzdan emanet almıştık. Dün gece, gayet güzel ışığını verdi, şimdi vermiyor, ben de anlamadım, diye arzetti.
Git, tekrar izin al!
Bayezid-i Bistami hazretleri;
- Sen bu kandili götür sahibine. Dün için, teşekkür et. Bu gece yakmaya da, tekrar izin al, buyurdu.
- Peki efendim, deyip, kandili götürdü sahibine.
İzin alıp, geldi ve yaktı yine.
Öyle güzel yandı ki, oda ışıkla doldu.
Hazret-i Bayezid;
- Tamam, şimdi oldu, buyurdu.
Karınca canlandı
Bir gün de, yanlışlıkla bir karıncayı ezmişti mübarek zat.
Öyle çok üzüldü ki, yüreğinde hissetti acısını.
O ölü karıncayı avcuna alıp şefkat ve merhametle baktı hayvancağıza.
Mahzun, kırık kalbiyle;
- Yâ Rabbi, bunu dirilt! diye yalvardı.
Karıncada bir kıpırdama oldu.
Ve canlanıp, başladı yürümeye.
Gıybetten sakının!
Bir gün de sohbetinde;
- Kardeşlerim, gıybetten çok sakının, buyurdu. Bu günah, annesiyle zina yapmaktan daha büyük günahtır.
- Gıybet nedir efendim? dediler.
- Gıybet, bir Müslümanın gizli bir kusurunu arkasından söylemektir, buyurdu. Duyunca üzülmezse, gıybet olmaz.
|