Abdullah-ı İsfehani hazretleri “rahmetullahi aleyh”, İsfehan’da yetişen büyük Velilerdendir.
Hocası bir gün ona;
- Evladım, sen şimdi Mısır’a git. Orada bir zat var ki, zamanın kutbudur. Onunla görüş ve gel, buyurdu.
Genç Abdullah;
- Baş üstüne hocam, dedi.
Ve çıktı yola. Ancak eşkıyalar onu tutup, bir yere hapsettiler.
Hem de ellerini bağlayarak.
Bir gün sonra, yanında nur yüzlü bir zat peydah oldu.
Ellerini çözüp;
- Haydi çık, yoluna devam et, buyurdu. Aradığın zat benim.
Hapisten çıkıp yola koyuldu.
Ve Mısır’a vasıl oldu.
İstersen birlikte gidelim
İyi de kimdi bu zat?
Hem sonra Onu nerede bulacaktı?
Onu tanıyor muydu insanlar?
O böyle düşünürken, biri geldi yanına:
- Buraya bir Evliya zat teşrif etti. Zamanın kutbuymuş. Ebül Abbas-ı Mürsi diyorlar kendisine. Ben Ona gidiyorum, istersen birlikte gidelim, dedi.
Ve gittiler.
O zatı görünce şaşırdı.
Zira kendisi hapisten kurtaran zatın tâ kendisiydi.
En büyük düşman
Bu zat, bir gün;
- Sen en büyük düşmanını tanıyor musun? diye sordu bir talebesine.
Delikanlı şaşırdı:
- Benim düşmanım yok ki hocam.
- Var evladım. Hem de çok güçlü bir düşmanın var senin.
- Benim düşmanım kim olabilir ki efendim?
- O, senin içinde evladım. Senin nefsin. Bu gün günah işletip, yarın Cehennemde yakmak istiyor seni. Bundan büyük düşman olur mu?
|