Abdülaziz Dirini hazretleri “rahmetullahi aleyh”, pek mütevazı idi.
Gizlerdi kendini insanlardan.
Allahü teâlâya o kadar yakınken, keramet göstermeye Rabbinden utanırdı.
Bir gün, bir talebesi;
“Hocamız niçin keramet göstermez acaba?” diye geçirdi içinden.
Mübarek zat ona doğru dönüp;
- Ne kerameti evladım, buyurdu. Biz bu hâlimizle yerin dibine geçmeye müstehakız. Ama yine de çok rahatız, öyle değil mi?
Talebe büktü boynunu.
- Evet efendim.
- Üstümüze taş yağsa yeridir. Ama Allahü teâlâ, bizi bundan da koruyor. Bu, Allahü teâlânın en büyük nimetidir bize.
Ve ekledi:
- Bundan büyük keramet olur mu?
İşlerin en iyisi
Bir gün de nasihat istediler bu zattan.
- İşlerin en iyisi, orta olandır, buyurdu. Ne aşırı, ne geri. Orta yolda olmak en iyisidir.
Ve ekledi:
- Allahü teâlâ da bundan razıdır zaten.
Şöyle devam etti:
- Dünyanın lezzetleri sizi aldatmasın kardeşlerim. Sonsuz sevinç ve lezzet, ahirette olacak. Bu dünya lezzetleri, fanidir, çabuk biter. Hem de acı, keder bırakır arkalarında.
Kalbi nurlandıran şey
Bir gün de;
- Efendim, kalbi en fazla nurlandıran şey nedir? diye sordular bu zata.
Cevabında;
- Kızdığınız kimseye dua etmektir, buyurdu.
- En mutlu insan kimdir efendim? dediler.
- Allah’ın, Resulullahın “aleyhisselam” ve büyüklerinin sözüne Peki diyendir.
- Peki, insanı hayvandan ayıran şey?
- Edeb ve hayâdır.
|