Ebül Abbas-ı Mürsi hazretlerinin “rahmetullahi aleyh” bulunduğu yer ile, üstadının arası çok uzaktı.
Buna rağmen her gece sohbetine gider ve geri dönerdi.
Bir gece yine gitmişti.
Otururken cemaatten birinin dikkatini çekti bu zat.
Zira kimseye benzetemiyordu.
Kendi kendine;
“Acaba şu oturan kim?” diye merak etti.
Çünkü öyle biri yoktu o beldede.
Kılık kıyafeti de değişikti.
Yabancı olmalıydı.
Nihayet sohbet bitti.
Cemaat dağıldı.
O kimse Ebül Hasan-ı Şazili hazretlerinin “rahmetullahi aleyh” yanına sokulup;
- Efendim şu zat kimdir? diye sordu.
Büyük Veli cevabında;
- O, Ebül Abbas-ı Mürsi’dir, buyurdu. Çok uzak bir memlekette oturur. Ama her gece, muntazam gelir sohbetimize.
Mide dolu olunca
Bu zat, bir gün sevdiklerine;
- Kardeşlerim, her şeyin bir alameti vardır, buyurdu.
Ve ekledi:
- Allah’ın rahmetinden uzak olan kişinin alameti de Allah için ağlamamaktır.
Yemekten sordular.
- Helalinden bir lokma az yemeyi, gece ibadetinden daha iyi bilirim, buyurdu.
- Hikmeti ne efendim? dediler.
- Mide dolu olunca, insana gaflet gelir. Rabbini unutup, harama meyleder.
Ve ekledi:
- Helalinden çok yemek böyle olursa, haram yiyenin hali ne olur, bir düşünün.
Dünya, üç gündür
Bir gün de sohbetinde;
- Dünya üç gündür, buyurdu. Dün, bugün ve yarın.
- Bize tavsiyeniz nedir efendim? dediler.
Buyurdu ki:
- Dün geçti, yarın henüz gelmedi. O halde bugünün kıymetini bilelim.
|