Kasım bin Muhammed hazretleri “kuddise sirruh”, tabiindendir.
Medine’deki yedi büyük âlimin biridir.
Ebu Bekr-i Sıddîk’ın “radıyallahü anh” torunu olur.
İlim ve feyz, Ondan yayılıyordu o devirde.
Babası vefat edince, küçük yaşında yetim kaldı.
Hazret-i Aişe’nin “radıyallahü anha” yanında büyüdü.
Zira halası oluyordu.
Sahabe-i kiramdan bir çoğuna yetişmiş ve İslam ilimlerinin hepsine vakıf olmuştur.
Tasavvuf ilminde de mütehassıs idi.
Resulullahın “aleyhisselam” saçtığı nur, onunla devam etti.
Dedesi, hazret-i Ebu Bekr-i Sıddîk “radıyallahü anh”dır ki, marifetlerin hepsi Onda toplanmıştı.
Yani Resulullahın “aleyhisselam” mübarek kalblerinden çıkan nurlar, Onun kalbine akmıştı.
Kalbden kalbe akan nur
Ayrıca;
Resulullah efendimiz “aleyhisselam”, Kur’an-ı kerimdeki manevi ilimleri ve Hak teâlâya ait çok yüksek bilgileri, sahabe-i kiramın istidatlarına göre kalblerine akıtırdı.
Mübarek kalbindeki nurların tamamını hazret-i Ebu Bekrin “radıyallahü anh” kalbine akıtmıştı.
O da bu nurları Selman-ı Farisinin “radıyallahü anh” kalbine nakletti.
O da Kasım bin Muhammed hazretlerinin “kuddise sirruh” kalbine aktardı.
Bu zat da Cafer-i Sadık hazretlerinin “kuddise sirruh” kalbine akıttı bu nurları.
Bu nurlar, tâ kıyamete kadar, seçilmiş olanların kalbinden böyle akıp gider.
Kasım bin Muhammed hazretleri “kuddise sirruh”, böyle yüksek bir zat idi.
Ama yine de tevazuyu bırakmazdı elinden.
Dinin her ahkâmını çok iyi bildiği halde yine de konuşmaya korkardı bir dini meselede.
Ona, bir şey sorduklarında;
- Pek iyi bilmiyorum, derdi çoğu defa.
|