Ebu Midyen Mağribi hazretlerinin “rahmetullahi aleyh” iki talebesi kitap karıştırırken bir hadis-i şerife rastladılar.
O hadis-i şerifte mealen; “Bir mümin vefat edince, Cennetin yarısı ona verilir” buyuruluyordu.
Onlar bunu okuyunca, çok şaşırdılar.
Kendi kendilerine; Yani iki Müslüman ölse, Cennetin yarısı birine, öbür yarısı da diğerine verilir, öbür Müslümanlara yer kalmaz, acaba böyle mi? dediler.
Ve koştular hocalarına.
Büyük Veli;
- Bir şey mi soracaksınız? buyurdu.
- Evet hocam. Bir hadis-i şerif okuduk da.
- Mânâsını anlamadınız değil mi?
- Evet efendim.
- Pekâlâ, siz sormadan ben söyleyeyim. Hadis-i şerifteki, Cennetin yarısına kavuşurdan maksat, herkes kendi Cennetinin yarısına kavuşur demektir.
Ve daha açıkladı:
- Yani mümin ölüp de kabre girince, Cennetten bir pencere açılır kabrine. Ama kendi Cennetinden. Kabrinden kendi Cennetini seyreder. Sonra kendi Cennetinden bir sergi serilir ve güzel kokular yayılır mezarına. Cennet hurileri gelir yanına. İşte bütün bunlar, Cennetin yarısına kavuşmaktır.
Ve ekledi:
- Diğer yarısı da, Sırat’ı selametle geçip, Cennete girince verilecektir.
Sıkıntının sebebi
Bir gün de bazı sevdikleri gelip;
- İnsana sıkıntıların gelmesine sebep nedir efendim? diye sordular.
Cevabında;
- Her sıkıntıya sebep, günah işlemektir, buyurdu.
- Çaresi nedir efendim? dediler.
- Pişman olup istiğfar eylemektir.
- Günah işlemeye sebep nedir hocam?
- Kibirdir. Her günahın altını biraz kazırsanız, kibir çıkar altından. Kibir de nefsin sıfatıdır. Öyleyse herşeyden önce nefsimizi kırmamız lazım.
|