Ebu Bekr ibni Kavvam hazretleri “rahmetullahi aleyh”, hâl ehli bir zat idi.
Kalbden geçenleri anlar, gerek görürse ikaz ederdi sevdiklerini.
Bir talebesi anlatıyor:
Bir gün hocamın ziyaretine gidiyordum.
Yol boyunca;
“Hocama gidince, ruhun ne olduğunu sorayım” diye düşündüm.
Zira çok merak ediyordum bu mevzuyu.
Hocam uzun uzun anlatır, ben de bilgi sahibi olurum diye de seviniyordum.
Nihayet vardım huzuruna.
İçeri girip yanlarına oturdum.
Ancak çok heybetliydi o gün.
O şeyi sormaya cesaret bulamadım kendimde.
Sohbeti dinlemeye koyuldum. Çok tatlı anlatıyordu.
Hocamız seni çağırıyor
Huzurundan ayrılıp eve dönüyordum ki, talebeden biri arkamdan koşturup;
- Hocamız seni çağırıyor, dedi.
Geri dönüp, huzuruna vardım.
Bana sevgiyle bakıp;
- Sen Kur’an-ı kerim okuyor musun? diye sordu.
- Evet efendim, ezberden okuyabiliyorum, dedim.
- Pekâlâ, İsra suresinden biraz oku bakalım.
- Baş üstüne efendim, deyip başladım okumaya.
Senden Ruh’u sorarlar
Seksenbeşinci âyet-i kerimeye gelince;
- Burada dur, buyurdu.
Ve açıklama yaptı:
- Rabbimiz, bu âyet-i kerimede Resulüne mealen; (Senden Ruh hakkında sorarlar. Onlara de ki: Ruh, ancak Rabbimizin bildiği bir şeydir. Size, ilimden az bir şey verilmiştir) buyuruyor.
Sonra bana dönüp;
- Evladım! Ruh hakkında Kur’an-ı kerimde bile açık bir bilgi yokken ve bu konuda Resulullah “aleyhisselam” bile konuşmamışken, ben ne cesaretle konuşabilirim, buyurdu.
Mahcup olmuştum.
Ellerini öpüp;
- Özür dilerim, dedim.
|