İmam-ı Gazali hazretlerini “rahmetullahi aleyh”, zamanın padişahı sultan Sencer, sarayına davet etti bir gün.
Gidince, ayakta karşıladı kendisini.
Sevgiyle kucaklayıp, kendi tahtına oturttu.
Hazret-i İmam da Besmele ile oturup;
- Herkese nasihat etmelidir, buyurdu.
Ve ekledi:
- Hadis-i şerifte mealen; (Size iki nasihatçı bıraktım. Biri susar, öteki konuşur. Susan vaiz Ölüm, konuşan vaiz ise Kur’an-ı kerimdir) buyuruldu.
Şöyle devam etti:
- Susan vaiz, lisan-ı haliyle; (Ben insanları pusuda beklerim. Ecelleri gelince, pusudan çıkar, aniden yakalarım) diyor.
Gafletle yaşamayın!
Ve ilave etti:
- Nice sultanlar, kabirlerinde bir avuç toprak oldu. Lisan-ı halleriyle; (Ey dünya sultanları! Gafletle yaşamayın. Vaktiyle biz de sizin gibi Sultan idik. Ama ecel sultan melik tanımıyor) diyorlar.
Şöyle devam etti:
- Ey sultan! Şimdi bana medreseye müderris olmam için ısrar ediliyor. Ancak şunu arz edeyim ki, bu zaman, benim hak sözlerimi kaldırmıyor. Bu zamanda, biri hak bir söz söylese, kapı ve duvarlar bile aleyhine geçiyor o kimsenin.
Ve ilave etti:
- Bana söylenenleri rüyada görseydim, Bu, kâbustur derdim.
Buna tahammül edemem
Derin bir ah çekti:
- İmam-ı azam hazretlerinin aleyhinde söz demişim diye iftira ediyorlar. İşte buna tahammül edemem.
Ve sultana döndü.
- Bunun için, beni bu işten affedin ki, Tus’da, kendi hâlimle yaşıyayım.
Sultan;
- Pekâlâ dedi kendisine.
Bu hadiseden sonra, Tus’a döndü.
Ve iki sene daha hizmet etti İslam’a.
Ellibeş yaşında, Rabbine kavuştu “rahmetullahi teâlâ aleyh”.
|