Arif-i Rivegeri, şânı büyük bir veli.
İlmiyle, insanlara oldu çok faideli.
Aslen Buhara’lıdır, Rivgir’de doğdu fakat.
Uzun bir ömür sürüp, o yerde etti vefat.
Başladı küçük yaşta din ilmini tahsile.
Zahiri ilimlere çalışırdı zevk ile.
Hocası, çok sever ve takdir ederdi onu.
Bilirdi onda büyük bir cevher olduğunu.
O yerde (Abdülhalık Goncdevani) adında,
Çok büyük bir veli de var idi o zamanda.
Lakin büyük bilmezdi önceden kendisini.
Ve başka hocalardan alırdı hep dersini.
Bir gün Abdülhalık-ı Goncdevani’yi gördü.
Çarşıdan erzak almış, evine dönüyordu.
Baktı ki, taşıdığı torbası ağır gayet.
Kalbinde, bu veliye duydu büyük muhabbet.
Yükünü taşımakta, az yardım etmek için,
Edeple yaklaşarak, istedi ondan izin.
Hazret-i Abdülhalık, onun bu teklifini,
Derhal kabul ederek, verdi elindekini.
Birlikte yürüyerek, geldiler eve kadar.
Orada, muhabbetle etti ona bir nazar.
Buyurdu ki: (Evladım, bir saat sonra yine,
Bekliyorum seni ben, bu öğlen yemeğine.)
(Peki efendim) deyip, ayrıldı ondan, fakat,
O anda, kalbi sanki, yeniden buldu hayat.
Onu gördükten sonra, bir başka oldu hali.
Zira kaplamış idi onu aşk-ı ilahi.
Bir saat sonra tekrar, geldi yine o zata.
Beraber yemek yiyip, kavuştu iltifata.
O kadar bağlandı ki bu mübarek veliye,
O günden sonra artık, gitmedi medreseye.
Çünkü aradığını bulmuş idi o artık.
Hiçbir şey görmüyordu, olmuştu ona aşık.
Zira onun kalbinden, feyz ve nur, o zaman,
Artık kendi kalbine akıyordu durmadan.
Lakin o, medreseye gitmediğinden sebep,
Evvelki hocaları, kızarlardı ona hep.
Ve hatta bir tanesi, çok baskı yapıyordu.
Ağır sözler söyleyip, hakaret ediyordu.
O ise aldırmayıp, bir cevap vermezdi hiç.
Zira onun kalbinde, vardı bir huzur, sevinç.
Bir gün, eski hocası rastladı ona yine.
Hakaretler ederek, dedi: (Dön mektebine!)
Halbuki bir gün evvel, mümine yakışmayan,
O, bir günah işleyip, olmuştu sonra pişman.
Arif-i Rivegeri, üstün firasetiyle,
Anlayıp, şöyle dedi ona kırık kalbiyle:
(Efendim, siz benimle uğraşacağınıza,
Oturup tövbe edin, dünkü günahınıza.)
O bunu işitince, eyledi çok taaccüp.
Günahını düşünüp, utandı, oldu mahcup.
Bildi bu talebenin yüksek kerametini.
Anladı bu halinin nereden geldiğini.
O da, Abdülhalık-ı Goncdevani’ye gidip,
Oldu bir talebesi, yanında tövbe edip.
Bu veli göç edince ahiret âlemine,
Arif-i Rivegeri geçti onun yerine.
|