Mazhar-ı Can-ı Canan, büyük âlim ve veli.
Binlerce Müslümana olmuştu faideli.
Yediği lokmalarda, titiz idi gayetle.
Şüpheli bir yemeği, yemezdi katiyetle.
Bir gün gafil birine ait olan bir ekmek,
Verdiler, bir lokmacık yedi o bilmeyerek.
Mübarek kalblerine, bu bile verdi zarar.
Ondan kurtulmak için, eyledi çok istiğfar.
Mazhar-ı Can-ı Canan buyurdular ki yine:
(Faydalı olmalıdır, yemek, onu yiyene.
Acıkınca yemeli, doymadan kalkmalıdır.
Hiç yememekten ise, bu, daha faydalıdır.)
Bir gün sohbet hakkında, buyurdu ki o yine:
(Evliyanın sohbeti, lazımdır her mümine.
Susuzluktan kurumuş, ölmüş olan topraklar,
Yağmur suları ile, nasıl ki canlanırlar.
Bilgisizlik yüzünden, ölü kalbler de böyle,
Hayata kavuşurlar, evliya sohbetiyle.
Lakin ahir zamanda gelen bazı müminler,
Sohbet ehli birini, bulamayabilirler.
Ve eğer sohbet ehli bir veli bulunmazsa,
Onların kitabından okumalı bilhassa.
İnsan, kitap okumaz ve gitmezse sohbete,
O kimse, yavaş yavaş yaklaşır felakete.
Bu halin, insanlarda birinci alameti,
Girer onun kalbine para-pul muhabbeti.
İkinci nişanı da şudur ki, o Müslüman,
Başlar lezzet almaya her günah ve haramdan.
Üçüncü alameti, o kimse, yavaş yavaş,
Edinir kendisine bir de kötü arkadaş.
Eskiden çok sevdiği mümin kardeşlerinin,
Sevgileri, kalbinden silinir o kimsenin.
Kimde bu alametler başlarsa belirmeye,
Baksın o, kendisine, çeki düzen vermeye.)
Bir gün de buyurdu ki: (Kardeşlerim, çok gece,
Düşünür, uykum kaçar, sabahlarım öylece.
Derim ki: Bu insanlar, niçin inanmıyorlar?
Halbuki ahirette Cehennem var, azap var.
Şimdi, günah içinde yaşasalar da, fakat,
Yarın, karşılarına çıkacak bu hakikat.
Niçin göremiyorlar onlar bu hakikati?
Halbuki ahirette, Cehennem var, bu kati.
İmanları olsaydı keşke her kişinin de.
Yarın yanmasalardı Cehennem ateşinde.
Sonra, dua ederim Rabbime ağlayarak:
Ya Rabbi, azabına kılma bizi müstehak.
İman ve hidayet ver bilcümle insanlara.
Yarın atılmasınlar, şiddetli azaplara.)
|