Abdülhakim Hüseyni “rahmetullahi aleyh”, Anadolu toprağını şereflendiren bir Allah adamı.
Kabri, Adıyaman’ın Kahta ilçesindedir.
- Bu dünya bir hayaldir, derdi sık sık.
Ve eklerdi:
- Bugüne kadar geçen yıllar nasıl hayal olduysa, bundan sonrakiler de hayal olacak.
O devirde bir din adamı vardı ki, bu zatı çekemiyor, aleyhinde konuşuyordu ötede beride.
Büyük Velinin yakınları;
- Efendim, filan hoca sizin aleyhinizde konuşuyor, dediler.
Cevaben;
- Sabredin, buyurdu. Onun bu düşmanlığı, dostluğa dönüşecek. Hem de çok yakında.
Tam o anda kapısı çalındı mübarek zatın.
Açtığında o hocayı gördü eşikte.
Hıçkırarak ağlıyordu.
Sarıldı büyük Velinin ellerine.
Mübarek zat tebessümle;
- Gördüğünüz rüyadan haberdarız, buyurdu. Muradınız neyse söyleyin.
Edeple arzetti:
- Efendim, bendeniz kırk yıldır müderrislik yapmaktayım. Dün gece, kendi kendime; “Bunca yıldır Peygamber efendimiz aleyhisselamın mübarek sözlerini yani hadis-i şeriflerini okutuyorum. Lakin mübarek cemalini görmek hiç nasip olmadı. Acaba ne kusurum var ki?” diye düşündüm.
Bu düşünce içinde uyumuşum.
O gece rüyada;
- Sen Onu göremezsin. Boşuna uğraşma! dediler.
- Neden? dedim.
- Resulullah efendimiz sana kırgın. Çünkü sen Onun sevdiklerini sevmiyorsun, dediler.
Çok üzüldüm.
Hatamı anlamıştım.
Sizi gördüm o ara.
Efendimiz aleyhisselamın yanında, edeple oturuyordunuz.
Sizi net olarak görüyor, ama Resulullah efendimizi göremiyordum.
Bunları anlatıp yalvardı:
- Ne olur beni affedin efendim. Sizi çok seviyorum.
Büyük veli, ona şefkatle bakıp;
- Üzülme. Muradına kavuşacaksın, buyurdu.
Hoca, sevinçle ayrıldı huzurdan.
Ertesi sabah tekrar geldi.
Fakat o da ne? Ağlıyordu.
Ama sevinç ağlamasıydı bu.
- Gördüm, dedi. Resulullah efendimizi gördüm. Bu, tamamen sizin himmetiniz.
Ve diz çöktü önünde.
Onca yıllık hocalıktan sonra talebeliğe başladı.
Tasavvuf talebeliğine.
|