Ahmet Hulusi Efendi “rahmetullahi aleyh”, 1800lü yıllarda Denizli’de yaşadı.
Orada vefat etti.
Bir gün, bir genç gelip dert yandı bu zata:
- Hiç huzurum yok efendim, bana ne tavsiye edersiniz?
Cevap olarak;
- İslamiyet’i öğren ve tatbik et, buyurdu. Zira İslam’a uyan, iki cihanda da huzurlu olur. Resulullah efendimiz aleyhisselama uymak niyetiyle uyumak bile ibadettir evladım.
Genç şaşırdı:
- Uyumak mı ibadettir efendim?
- Evet. Kaylule etmek, Efendimiz aleyhisselamın âdetiydi.
- Kaylule nedir ki hocam?
- Öğleden önce biraz uyumaya “Kaylule” denir.
İnsanın kıymeti neye bağlı?
Aynı genç, tekrar sordu:
- İnsanın kıymeti ne ile ölçülür efendim?
- Takva ile ölçülür.
- Takva nedir hocam?
- Takva, Allah’tan korkup günah işlememektir. Ama bu korku, çocuğun annesinden korkması gibi olmalıdır. Şöyle ki, annesi çocuğunu azarlasa, dövse de, çocuk yine döner, annesine sarılır, öyle değil mi?
- Evet efendim.
- İşte kul da Rabbine karşı böyle olmalıdır. Şimdi anladın mı?
- Anladım efendim.
Sen nasıl valisin?
O şehrin valisi, aşırı derecede kibirliydi.
Ahmet Hulusi Efendi ziyaretine gitti bir gün.
Maksadı ders vermekti ona.
Otururken bir sürü sinek doluştu içeri.
Ama hep valiye musallat oldular.
Adam ne kadar kovduysa da baş edemedi bu küçük yaratıklarla.
Sinekler, inadına hep ona konuyorlardı.
Aciz kaldı. Bunaldı.
Mübarek zat, valiye dönüp;
- Şu sinekleri kovsana, buyurdu.
Vali;
- Kovuyorum, dedi. Ama gitmiyorlar.
Taşı gediğine koydu.
- Sen nasıl valisin ki, sineğe bile hükmün geçmiyor? buyurdu.
Sonra kalkıp açtı pencereyi.
Sinekler, bir anda terk ettiler odayı.
Sanki emir almış gibi.
Vali almıştı alacağını.
Sıyrıldı gurur ve kibrinden.
Ve müdavimi oldu o dergahın.
|