Koç Taceddin Baba "rahmetullahi aleyh", Söğüt toprağını nurlandıran bir Allah dostu.
Kabr-i şerifi, Söğüt’ün Ortaca köyündedir.
Talebesinden biri, sabah dergaha giderken;
“Ben en iyisi evlenmeyeyim. Yalnız başıma daha çok ibadet yapar, daha yakın olurum Allah’a” diye düşündü.
Bu düşünce içinde gelip oturdu hocasının meclisinde.
O girince, hocası sohbeti kesip, döndü ona:
- Sen evlenmek istemiyor musun oğlum?
Genç şaşırdı birden:
- E, evet hocam, düşünmüyorum.
- Neden evladım?
- Evlenirsem kalbim dünyaya meyleder, diye korkuyorum hocam.
Mübarek zat, gence sevgiyle bakıp;
- Yanlış düşünüyorsun, dedi.
Ve izah etti:
- Çünkü evlenmek, Peygamber efendimizin sünnetidir. Ruhbanlık yoktur bizim dinimizde. Efendimiz aleyhisselam, ümmetinin çokluğu ile iftihar edecektir mahşer günü. Vazgeç bu fikirden!
- Baş üstüne hocam!
- Hem evlenmek, dünyaya bağlanmak değildir ki. Asıl marifet, evlenip, çoluk çocuk sahibi olup da, kalbini onlara bağlamamaktır.
Ayıp değil mi?
Bir talebesi de, odasında otururken, Ahmet adındaki bir arkadaşı hakkında su-i zanda bulunmuştu.
Kendi kendine;
“Niçin böyle yapıyor? Ayıp değil mi? Yazıklar olsun ona” gibi şeyler söyleniyordu ki, kapısı çalındı birden.
Açtığında hocasını gördü eşikte:
- Buyurun hocam. Safa geldiniz.
Mübarek zat girdi içeri.
Üzüntülü bir çehreyle bakıp;
- Su-i zan haramdır evladım. Vazgeç bundan! buyurdu.
Genç şaşırmıştı.
- Peki efendim.
- Üstelik “kul hakkı”na girer bu günah. Helallaşmazsan işin zordur ahirette. Kalkamazsın altından, dedi.
Ve ayrılıp gitti.
O çıkınca, delikanlı hemen koştu o arkadaşına.
Nefes nefeseydi:
- Ahmet abi, hakkının helal et! dedi.
Öbürü şaşırdı:
- Hayrola ne oldu ki?
Diyemedi kendisine su-i zanda bulunduğunu:
- Şey, yok canım, bir şey olmadı. Hani hocamız “Sık sık helalaşın!” diyor ya. Onun için işte.
- İyi iyi helal ettim. Sen de helal et ama.
- Tamam, ben de helal ettim.
Oh! Kuş gibi hafiflemişti.
Huzur içinde döndü evine.
|