Kutbüddin-i İzniki hazretleri “rahmetullahi aleyh”, İznik toprağını nurlandıran bir büyük Veli.
Türbesi, Yeşil caminin hemen karşısındadır.
Timur Han "rahmetullahi aleyh", ordusuyla Anadoluya geldiğinde, insanlar korkudan koştular bu zata.
Ve yalvardılar:
- Efendim, ne yapalım? Bir kurtuluş yolu gösterin bize.
Mübarek zat, derhal kalem kağıt alıp bir mektup yazdı.
Zarfı mühürleyip verdi onlardan birine:
- Al bunu. Timur Hanın ordusuna git. Şu boyda, şu kıyafette bir kumandan olacak. Ona bizden selam söyleyip ver bunu kendisine.
O kişi;
- Baş üstüne efendim! dedi.
Ve gidip buldu o kumandanı.
Mektubu verdi.
Komutan zarfı açıp da “Kutbüddin İzniki” mührünü görünce irkildi birden.
Mektubu büyük bir edeple okudu.
Öpüp başına koydu.
Ve döndü o gelene:
- Hay hay. Emirleri olur, derhal gideriz!
Ordu aynı gün toplandı.
Ve terk etti Anadolu’yu.
Son nefeste Allah demek
Sevdiği bir gençle sohbet ediyordu bir gün de.
Delikanlı arzetti:
- Efendim, son nefeste “Allah” diyebilmek çok güzel bir şey ama bu, herkese nasip olmuyor değil mi?
Büyük Veli;
- Evet, maalesef öyle, buyurdu.
Arzetti tekrar:
- Ben ölürken Allah demeyi çok istiyorum hocam.
- Ne güzel. Hemen başla öyleyse.
- Neye başlayayım efendim?
- Allah demeye.
- Hocam anlatamadım galiba. Ben, ölürken “Allah” demek istiyorum, şimdi değil.
Mübarek zat güldü:
- Evladım, şimdiden demezsen, o zaman nasıl diyebilirsin ki?
- Diyemem mi efendim?
- Çok zor. Çünkü o anda şuur kalkar. Akıl işlemez. Kalbinde olan gelir diline. Sağlığında ağzın “Allah” demeye alışmışsa, kalbin bu nurla dolmuşsa, kolay dersin o zamanda.
Ne yapayım?
Bir genç de bu zata gelip;
- Efendim dualarım kabul olmuyor. Ne yapayım? diye dert yandı bir gün.
Mübarek zat sordu ona:
- Namazlarını kılıyor musun yavrum?
- Eh işte efendim.
- Ne demek eh işte?
- Yani beş vakti tam kılamıyorum hocam.
- Olmaz. Dualarının kabul olmasını istiyorsan, “beş vakit namaz”ını tam kılacaksın. Hem de özenerek.
Ve ilave etti:
- Namaz kılmayanın duası kabul olmaz evladım.
|