Ali Behçet Efendi "rahmetullahi aleyh", Anadoluda yetişen Evliyadan.
Konya’da doğdu.
1822 de vefat etti.
Bu zatın iki talebesi sefere çıktılar bir gün.
Deniz yoluyla gideceklerdi.
Bunun için geldiler rıhtıma.
Tam gemiye bineceklerdi ki, o sırada hocaları gözüktü birden.
Onlara bakıp;
- Bu gemiye binmeyin. Şuna binin! buyurdu.
Ve kayboldu gözden.
Gençler şaşırmışlardı.
“Allah Allah!” dediler. “Hocamız bizi ikâz etti. Bunun bir hikmeti olsa gerek”.
Böyle deyip öbür gemiye bindiler.
Bir kaç gün sonra şiddetli bir fırtına çıktı denizde.
Buna rağmen selametle vardılar sahile.
Ya öbür gemi?
O gemi sulara gömülmüş, bütün yolcuları boğulmuştu.
Gençler bu haberi alınca, anladılar o sözün hikmetini.
Ve bağlılıkları daha arttı hocalarına.
Kul hakkı
Bir gün de bu zata;
- Kul hakkı, sadece maddi şeylerde mi olur efendim? diye sordular.
Cevabında;
- Hayır, maddi olmayan kul hakları da vardır, buyurdu. Mesela “mümine sert bakmak” kul hakkına girer. “Gıybet” kul hakkıdır.
Ve ilave etti:
- “Kalb kırmak” ve “Su-i zan” da kul haklarındandır.
Sordular:
- Bu haklardan kurtulmanın yolu var mı efendim?
- Elbette. Tek yolu, dünyada iken helallaşmaktır.
- Biz haklı olsak da mı efendim?
- Evet Haklı olsak bile, yine de gidip; “Sen haklısın arkadaş, beni affet” demeliyiz. Çünkü hiç belli olmaz. Belki de o haklıdır. Kimin haklı olduğu ahirette meydana çıkacak. Kendini “Alacaklı” sanan nice kimseler, o gün “Borçlu” çıkıp kahrolurlar.
Ve ekledi:
- Kul haklarının en mühimi, “Hanım hakkı”dır. Çünkü en fazla onunla münasebetteyiz. Her gün helallaşın onunla. Hatta helallık almadan çıkmayın evden.
|