Alaeddin Halveti hazretleri "rahmetullahi aleyh", Fatih Sultan Mehmet Han devrinde yaşadı.
Karaman-Larende’de vefat etti.
Gencin biri, bu zatın Evliyadan olduğunu işitip, kendisini görmek için düştü yollara.
Giderken de;
“Eğer hakikaten evliya ise bir kerametini göreyim. Mesela tatlı ikram etsin bana” diyordu kendi kendine.
Nihayet gelip çaldı kapıyı.
İçeri girdiğinde, bir de baktı ki sofra kurulmuş.
Üzerinde çeşitli tatlılar var.
Mübarek zat,
- Buyur dedi kendisine. Bu tatlıları senin için hazırladım. Belki canın istemiştir.
Delikanlı;
“Tamam” dedi içinden. “Bu zat gerçekten Allah adamı”.
Oturdu sofraya.
Birlikte yiyip sohbet ettiler.
O günden sonra artık hiç ayrılmadı yanından.
Bizden zengini yoktur
Bu zat, bir gün sevdiklerine;
- Dünyada bizden zengini yoktur, buyurdu.
Dinleyenler merakla;
- Biz neden zenginiz efendim? dediler.
Cevabında;
- Malı çok olanı zengin sanmayın, buyurdu. Asıl zengin biziz.
Ve sordu onlara:
- Biz Müslümanız, öyle değil mi?
- Elhamdülillah efendim.
- “Ehl-i sünnet” üzere imanımız var?
- Şükürler olsun hocam.
- İşte asıl zenginlik budur kardeşlerim. Allahü teâlâ bir kuluna “İman” verdiyse, ona her şeyi vermiş demektir.
Ve ilave etti:
- Sonra “Sıhhat” nimeti var. Rabbimizin nimetlerini saymaya kalksak bitiremeyiz. Bütün bunlara karşı bizden bir tek şey istiyor Allahü teâlâ.
Sordular:
- Ne istiyor efendim?
- Kendisini tanımamızı istiyor. Ama tanımak, itaat etmekle olur. İtaat etmeyen tanımış olmaz.
Ahirette neler sorulacak?
Bir gün de bu zata;
- Ahirette bize neler sorulacak efendim? diye sordular.
Cevaben;
- Dört şey sorulacak, buyurdu.
Ve sıraladı onları:
- Vücudunu nerede eskittiği, vaktini nerede harcadığı, ilmini nerede kullandığı, parayı nereden kazanıp nereye sarfettiği.
|