Demirci toprağını nurlandıran Balzat Hacı Baba "rahmetullahi aleyh", keramet ehli, mübarek bir zattı.
Şöyle ki;
O devirde genç bir kadın, tek başına evinden çıkmış, karşı köye gidiyordu.
Akşam üzeri tenha bir mevkiye gelmişti ki, edepsiz bir adam onu görüp, musallat olmak istedi.
Kadıncağız büyük bir korkuya kapıldı.
Çaresizdi.
Kalbinden sessizce;
“Ya Rabbi!” diye yalvardı. “Beni bu adamın şerrinden ancak sen kurtarabilirsin. Balzat Hacı Baba hürmetine bana yardım et!”
O esnada adam iyice yaklaşmıştı.
Tam kadını tutmak üzereydi ki, aniden koca bir “Yılan” peydah olup feci şekilde soktu o ahlaksızı.
Henüz kadına eli değmemişti ki, cansız yere yıkıldı.
Kadıncağız kurtulmuştu.
Ancak korkusundan yolunu şaşırdı bu defa.
Bilemedi ne yöne gideceğini.
Vakit ilerlemiş, iyice karanlık bastırmıştı.
Gözlerini kapayıp, kalbinden;
“Ya Rabbi! O zatın hürmetine beni köyüme ulaştır!” diye yalvardı.
Gözlerini açtığında, bir at gördü az ilerde.
Bu büyük Veli de yanındaydı.
Kadıncağıza;
- Bacım, buna bin. O seni köyüne ulaştırır! buyurdu.
Ve kayboldu gözden.
Kadın o ata binip, köyüne ulaştı.
Bir “Fatiha” okuyup, gönderdi bu zatın ruhuna.
Mümin, Allah’ın dostudur
Bir gün de nasihat isteyen bazı gençlere;
- Müminleri incitmekten çok sakının! buyurdu. Çünkü kalb kırmak çok günahtır. Hatta Kâbe-i şerifi yetmiş defa yıkmaktan daha büyük günahtır.
Sordular:
- Hikmeti ne efendim?
- Çünkü Allahü teâlâ, mümin kuluna “Dostum” diyor. “Evliyam” diyor. Sen ise onu kırıyorsun. Bu hâl, mümine yakışır mı?
Ve ekledi:
- Allahü teâlâ; “Yere göğe sığmam. Mümin kulumun kalbine sığarım” buyuruyor. Sen nasıl o kalbi zedelersin? Olur mu böyle şey?
|