Ahmet Kuseyri hazretleri “rahmetullahi aleyh”, Evliyanın meşhurlarındandır.
1500lü yıllarda Hatay’da yaşadı. Ve orada vefat etti.
Türbesi Şenköy’dedir.
Bir akşam, acilen talebeyi toplayıp;
- Çabuk köyü dolaşın! Herkes, kıymetli ne eşyası varsa, alıp çıksın köyden! Buyurdu.
Talebeler;
- Baş üstüne efendim! deyip koştular.
Ve bir çırpıda verdiler bu haberi köylüye.
İnsanlar apar topar çıkıp, toplandılar köy dışında.
Ama niye çıkmışlardı?
Kimse bilmiyordu sebebini.
- Madem ki Ahmet Kuseyri hazretleri böyle buyurmuş, elbet vardır bir hikmeti, diyorlardı.
Sonra mı?
Köyde bir fert kalmayınca, müthiş bir gümbürtü koptu köy üzerinde.
Ve bir toz bulutu yükseldi ardından.
Evet, şiddetli bir zelzele ile yerle bir olmuştu o köy.
Ama kimsenin burnu kanamamıştı
Vaktinin kıymetini bil!
Nasihat isteyen bir gence;
- Evladım, vaktinin kıymetini bil! buyurdu.
Ve ekledi:
- Önce İslamiyet’i öğren. Sonra öğrendiğinle amel et. Bilhassa “beş vakit namaz”ını özenerek, dosdoğru kıl.
Şöyle devam etti:
- Yaptığın her işi ihlasla yap. İhlassız amellerinin hiç bir faydasını göremezsin ahirette.
Delikanlı “İhlas” kelimesini ilk defa duyuyordu.
- O nedir ki efendim? diye sordu.
- “İhlas”, samimiyet demektir evladım. Yani her işi, Allah emrettiği için yapmak, kullardan bir takdir, mesela bir “Aferin” beklememektir. Yoksa Riya olur ki, bu gibi ameller, kıyamet günü sahibinin suratına çarpılacaktır.
Ve şöyle devam etti:
- Önce farzları yap! Sonra vacib ve sünnetleri. Nafileler en sonra.
Genç sordu:
- Bu sıra mühim mi hocam?
- Elbette evladım. Farz borcu varken nafile ile meşgul olmak ahmaklıktır. Çünkü farz borcu olanın nafile ibadetine sevap verilmez.
Ve ilave etti:
- Peygamber efendimiz aleyhisselam da; “Üzerinde farz namaz borcu olan kimse, bunu kılmadan nafile kılarsa, boş yere zahmet çekmiş olur” buyuruyor. Şimdi anladın mı evladım?
- Anladım efendim.
|