Mısır Evliyasından İzzeddin Türkmani hazretleri "rahmetullahi aleyh", bir günkü sohbetinde;
- Kardeşlerim, Sevgili Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, düşmana karşı gayet cesaretliydi, buyurdu. Öyle ki, harplerde zor durumda kalındığında, korkmadan hücum ederlerdi düşman üzerine.
Nitekim hazret-i Ali “radıyallahü teâlâ anh” anlatıyor:
“Bedir”de üçyüzsekiz kişiydik.
İçimizde en cesurumuz Resulullah efendimiz olup, müşriklere en yakın O dururdu.
Biz sıkıştığımızda Ona sığınırdık.
“Uhud”da da öyle olmuştu.
Bir aralık ortalık karıştı.
Mücahidler iki ateş arasında kalıp şaşkınlıktan dağıldılar.
Ben de düşman askerlerinin arasında kaldım.
Etrafımda tek Müslüman yoktu.
Bir yandan çarpışırken, bir yandan da Resulullahı merak ediyordum.
Her tarafa bakıyor, ama göremiyordum kendisini.
Gerilerde olamazdı.
Çünkü O, düşman karşısında bir adım bile gerilemezdi.
Kendi kendime;
“Herhalde bizim günahımızdan, Hak teâlâ Onu semaya kaldırdı” diye düşündüm.
“Öyleyse bir an evvel şehit olup Ona kavuşmalıyım” dedim.
Kılıcımın kınını kırıp daldım düşman içine.
Düşmanı kıra kıra ilerlerken Resulullahı fark ettim.
Benden daha ilerde tek başına çarpışıyordu düşmanla.
Derhal Ona yetişip, siper oldum kendisine.
Ortalık karışmıştı
Yine hazret-i Ali anlatıyor:
“Huneyn günü” de bir ara karışmıştı ortalık.
Gaziler şuursuzca dağıldılar.
Bu karışıklık anında Resulullah yalnız kaldı.
Buna rağmen atını mahmuzlayıp hücuma geçtiler.
Hem de binlerce düşmana karşı.
Ve tek başlarına.
Üzerlerine binlerce ok yağarken atıldılar ileriye.
Hazret-i Abbas ile hazret-i Ebu Bekir, yüz kadar gazi ile bu manzarayı görüp süratle at koşturdular arkasından. Ve yetişip, etrafında halka oluşturdular.
Biri dizginini tuttu.
Diğeri üzengisini.
Böylece hızını keserek Onu düşman içine yalnız bırakmadılar.
|