Harun Reşid, Behlül Dânâ hazretlerini "rahmetullahi aleyh" çok sever, nasihatlarından hoşlanırdı.
Bir gün onu yolda görünce;
- El Behlül! Nicedir seninle görüşmek istiyordum, dedi.
Behlül hiç oralı olmadı.
- Ben hiç istemiyordum.
Harun kızmadı bu cevaba.
- Nasihatına muhtacım, dedi.
Konuştukları yer, saray ile kabristan arasıydı.
Behlül Dânâ hazretleri, ona bu ikisini gösterip;
- Bir şu sarayına bak, bir de kabristana. Bundan ibret almayan, başka neden alır ki? dedi.
Ve devam etti:
- Yarın Allah’ın huzuruna çıkacaksın ve hesaba çekileceksin.
- Evet biliyorum.
- Cevabın hazır mı peki?
Harun Reşid, alacağını almıştı.
Göz yaşlarıyla ayrıldı oradan.
Her koyun kendi bacağından
Behlül Dânâ hazretleri, şehirde dolaşır, kimin yanlışını görse, ikâz ederdi.
Bazıları rahatsız oldu bundan.
Koştular Halifeye.
- Behlül’den şikayetçiyiz, dediler.
- Neden?
- İşimize karışıyor.
- Fena mı, nasihat ediyor işte.
- Bizim günahımızdan ona ne? Lütfen söyleyin, karışmasın bize, dediler.
Harun Reşid, onu çağırıp;
- Halk senden şikayetçi, dedi. İşlerine karışıyormuşsun.
- Nasihat ediyorum.
- Bırak, ne yaparlarsa yapsınlar. Her koyun, kendi bacağından asılır, dedi.
Hazret-i Behlül, cevap vermeden çıkıp gitti.
Birkaç koyun alıp kesti.
Ve herbirini, bir sokağın başına astı.
İnsanlar güldüler bu yaptığına.
- Ne olacak deli işte! dediler.
Lakin birkaç gün sonra, etler kokmaya başladı.
Mahalleli, yine Halifeye koşup;
- Behlül’e bir şey söyle, dediler.
- Ne var yine?
- Pis kokudan bizar olduk.
Harun Reşid çağırdı yine onu.
- Mahalleli senden şikayetçi, dedi. Kesip astığın koyunlar kokmuş. Herkes bizar olmuş pis kokudan.
Behlül Dânâ hazretleri;
- Ben, senin dediğini yaptım, dedi. Her koyunu, kendi bacağından astım.
|