Mısır’da yetişen büyük Velilerden Zünnun-i Mısri hazretleri "rahmetullahi aleyh", bir günkü sohbetinde Peygamber efendimiz aleyhisselamdan bahsederken;
- O, ümmetine karşı çok merhametli olup, onları bir an unutmazdı, buyurdu. Nitekim doğar doğmaz; "Ümmeti..! Ümmeti..!" demişti.
Sonra şunu anlattı:
Vaktiyle zengin bir adam mükellef bir sofra donatıp, gayet fakir bir alim zatı evine davet etti.
Alim gelip oturdu sofraya.
Ama bir türlü eli yemeğe gitmiyordu.
Ev sahibi üzülüp;
- Efendim, niçin yemezsiniz? Hepsi helaldir bu yemeklerin, dedi.
Alim başını salladı:
- Biliyorum, helaldir tabii.
- Peki ama neden yemiyorsunuz efendim?
- Benim evde baktığım birkaç yetim var da. Onlar, aç susuz beklerken elim varmıyor yemeye.
Adam bunu duyunca hemen bir tepsiye her yemekten koydurup gönderdi o yetimlere.
O zaman alimin yüzü güldü ve başladı yemeye.
Bu menkıbeyi anlatıp, buyurdu ki:
- İşte bunun gibi yarın kıyamet gününde, Hak teâlâ, "Sevgili Habibi"ni Cennete davet eder.
Ama Efendimiz aleyhisselam girmezler Cennete.
Daha doğrusu giremezler.
Çünkü mübarek kalbi rahat değildir.
Günahkâr ümmetini düşünür ve;
- Ya İlahi! Beni ümmetimden ayırma! Ya beni onlar ile Cehenneme gönder, yahut onları da benimle Cennete ilet, diye niyaz eder.
Hak teâlâ;
- “Ey habibim! Cenneti senin için halk eyledim. Haydi, ümmetini al da birlikte Cennete girin! Buyurur.
Mümini sevindirene...
Bir gün de;
- Bir mümin, bir müminin yüzüne muhabbetle bakarsa, cenâb-ı Hak onu affeder buyurdu. Bir Müslüman, bir Müslümanı sevindirirse, Allahü teâlâ, on nafile hac ve umre sevabı verir o kimseye. Yani Allahü teâlâ, kulları çok kazansın, ahirette çok kârlı çıksın diye böyle bahaneler yaratıyor.
Ve ekledi:
- Peygamber efendimiz aleyhisselam; "Yaşlıya hürmeti, küçüklere şefkati olmayan bizden değildir" buyuruyor.
|