Ebüssüud Efendi “rahmetullahi aleyh“, Osmanlı’nın büyük alimlerindendir.
"Müftiyüssekaleyn" denir kendisine.
Yani insanlara ve cinlere fetva veren müftü.
Bir gün, başında çok kıymetli bir sarık varken yanına biri gelir bir aralık.
Adamın dikkatini çeker sarık.
Kendi kendine;
"Çok pahalı bir şey" diye düşünür. "Şunu satsa, parasıyla çok fakirin karnını doyurur".
İyi de, Ebüssüud Efendi’nin açıktır kalb gözü.
Anlar böyle düşündüğünü.
Derhal çıkarıp uzatır sarığı o kimseye.
- Bunu sat da gel, buyurur.
Adam sarığı alırken;
- Niçin? diye sorar.
Buyurur ki:
- Bunun parasıyla çok fakirin karnı doyar.
Adamcağız;
- Baş üstüne efendim, der ve gider pazara.
Birine satıp geri dönünce şaşırır.
Çünkü sattığı sarık, Ebusuud Efendi’nin başındadır.
Mübarek zat sorar:
- Hayret mi ettin?
- Evet efendim, der. Ben bu sarığı satmıştım. Şimdi sizde ne arar?
- Sırrını öğrenmek ister misin?
- Elbette efendim.
Ona bir adres verip;
- Bu kimseye git sor, buyurur.
Adam o adrese gittiğinde hayret eder, şaşırır.
Çünkü bu kimse, az önce sarığı sattığı adamdır.
Sorunca, adam şöyle anlatır:
- Üç ay önce denizde fırtınaya tutuldum.
- Evet.
- Tam boğulmak üzereyken, bir adakta bulundum.
"Eğer kurtulursam, dedim. Ebüssüud Efendi’ye çok kıymetli bir sarık alıp hediye götüreceğim".
- E sonra?
- Bugün senin elinde o sarığı görünce "Tamam" dedim içimden. "Ebussuud Efendi’ye layık bir sarık buldum nihayet". Alıp hediye götürdüm. Hadise bundan ibaret.
|