Şam Evliyasından Rıslan Dımeşki hazretlerine “rahmetullahi aleyh“, bir gün bir talebesi;
- Hocam, bazı kimseler Müslümanlara egoist, hodbin, yani kendini düşünen diyorlar.
- Evet oğlum.
- Namaz kılanlara; “Kendini Cehennemden kurtarmak için namaz kılacağına, kalk millete hizmet et!” diyorlar. Bunlara nasıl cevap verelim?
Buyurdu ki:
- Müslümanlar, onların zannettiği gibi, Cehennemden kurtulmak için ibadet etmez oğlum.
- Ya niçin ederler hocam?
- Allahü teâlânın emri olduğu için ibadet yaparlar.
- Yani vazife olduğu için mi efendim?
- Elbette. Vazife, amir tarafından emredilen şeyi yapmaktır, öyle değil mi?
- Evet efendim.
Mübarek zat sordu:
- Peki, amirlerin emirleri birbirine uymazsa?
- Daha üstün olan amirin emri yapılır herhalde.
- Evet, doğru, buyurdu. Her yerde böyledir.
Şöyle devam etti:
- Yani birinci vazife, en büyük amirin emrini yapmaktır. Peki en büyük amir kimdir?
- Allahü teâlâdır efendim.
- O halde birinci vazife, namazdır.
- Namazı kazaya bırakmak için özür var mı efendim?
- Evet üç özür var. Uyumak, unutmak.
- Ya üçüncüsü hocam?
Mübarek zat tebessüm etti.
- Üçüncüsü de ölmektir.
El ihlas! El ihlas!
Bir gün de talebelerine;
- İhlasla yapılmayan amelleri Allahü teâlâ kabul etmez, buyurdu.
Ve ekledi:
- İmam-ı Gazali hazretleri vefat ederken, talebeleri baş ucuna gelip; “Efendim, bize son nasihatınız nedir?” diye sormuşlar.
Gençler merak etti:
- Ne buyurmuş efendim?
- Üç defa; “El ihlas! El-ihlas! El-ihlas!” buyurmuş.
- Sonra hocam?
- Sonra da; “Allah!” diyerek ruhunu teslim etmiş.
|