İslam âlimlerinin en büyüklerinden Seyyid Abdülhakim Arvasi “kuddise sirruh” hazretlerine bir gün bazı tanıdıkları;
- İman nedir efendim? diye sordular.
Cevabında;
- İman, Muhammed aleyhisselamın, Peygamber olarak bildirdiği şeyleri, akla, tecrübeye ve felsefeye danışmaksızın tasdik etmek, inanmaktır, buyurdu.
Sordular:
- Akla uygun olduğu için tasdik ederse efendim?
- O zaman aklı tasdik etmiş olur, Resulü tasdik etmiş olmaz. Veyahut, Resulü ve aklı birlikte tasdik etmiş olur ki, o zaman Peygambere itimat tam olmaz. İtimat tam olmayınca, iman olmaz.
Tecrübesine inanırsa…
Sordular yine:
- Tecrübeye uygunsa inanır, değilse inanmazsa hocam?
- O zaman da tecrübesine inanmış olup, Resule inanmamış olur ki, bu da olmaz.
- Felsefe ile ölçmeye kalkarsa efendim?
- Bu sefer de filozofa inanmış olup, Peygambere inanmış olmaz.
- İman nasıl olmalı öyleyse hocam?
- İman, Resul-i Ekrem Efendimizin, Allahü teâlâ tarafından, Peygamber olarak getirdiği emirlerin hepsine kayıtsız ve şartsız iman ve itikat etmektir.
- Peki bunlardan sadece birine inanmaz veya şüphe ederse?
- Bu da açıkça küfürdür.
- Neden efendim?
- Çünkü, Resule inanmamak veya itimat etmemek, Ona yalancı demek olur. Yalancılık ise kusurdur ve kusuru olan kimse, Peygamber olamaz.
Namazın önemi
Bir gün de;
- Efendim, bize “Namaz”ın önemini anlatır mısınız, dediler.
Buyurdu ki:
- Adem aleyhisselamdan beri her dinde bir vakit namaz kılmak vardı zaten. Hepsinin kıldığı bir araya toplanarak bize farz edildi.
Sordular:
- Namaz kılmak, imanın şartı mıdır efendim?
- Hayır. Namaz kılmak imanın şartı değilse de, namazın farz olduğuna inanmak, imanın şartıdır.
|