Kabr-i şerifi Anadolu’da, Yukarı Doğubayezid’de bulunan Seyyid Abdülaziz hazretlerine, bir gün bazı sevdikleri;
- Efendim, Allahü teâlâ dünyayı niçin sevmez? diye sordular.
- Nefsi, isteklerine kavuşturduğu, onu kuvvetlendirdiği içindir, buyurdu. Allahü teâlânın düşmanı olan nefse yardım eden de, elbette Allah’ın düşmanı olur.
Ve ekledi:
- Peygamber efendimiz aleyhisselam fakirlikle öğünmüştür.
- Neden efendim?
- Çünkü, fakirlik, nefsin isteklerini yaptırmaz. Onu dinlemez. Burnunu kırar. Peygamberlerin gönderilmesi ve İslamiyet’in emir ve yasakları, hep, nefsi kırmak, ezmek ve onun taşkınca isteklerini önlemek içindir.
- Yani nefsi ezmek için İslamiyet’e mi uymak lazım hocam?
- Elbette. İslamiyet’e uyuldukça, nefsin istekleri azalır. Bunun içindir ki, İslamiyet’in bir emrini yapmak, nefsin isteklerini yok etmekte, kendi düşüncesiyle yapılan binlerle senelik riyazet ve mücahededen daha kuvvetli tesir eder.
Nefsi ezmek için
Bir gün de bir genç;
- Efendim nefsi ezmek için riyazet ve mücahede yapmalıdır, diye okudum bir kitapta. Riyazet nedir? diye sordu.
- Riyazet, nefsin isteklerini yapmamak demektir. “Nefs”, haram ve günahları ister. Çünkü bunlar, onun gıdasıdır. Bunlar yapılmazsa, gıdasız kalır ve zayıflar. Yani en büyük riyazet, günahtan el çekmektir.
- Mücahede nedir hocam?
- Mücahede, nefsin istemediği şeyleri yapmaktır. Nefs ibadet yapmak istemez. İslamiyet’in emrettiği farzları yapmak, mesela “beş vakit namaz” kılmak, en büyük mücahededir.
Ve ekledi:
- İslamiyet’e uygun olmayan riyazet ve mücahedeler nefsin isteklerini arttırır. Onu azdırır. Hindistan’daki Berehmen papazları ve cukiyye ismindeki sihirbazlar, riyazet ve mücahedede çok ileri gitmişlerse de, hiç faydası olmamış, hatta nefslerinin kuvvetlenmesine, azmasına sebep olmuştur.
|