Taşkent’le Semerkant arasındaki Menar köyünde yetişen Velilerden Seyfeddin Menari hazretleri “rahmetullahi aleyh“, bir sohbetinde;
- İnsanların nefs-i emmaresi mevki almak, başa geçmek sevdasındadır, buyurdu. Onun bütün arzusu, şef olmak, herkesin kendisine boyun bükmesidir. Kendinin kimseye muhtaç olmasını, başkasının emri altına girmesini istemez.
Ve ekledi:
- Nefsin bu arzuları, ilah olmak, mabud olmak, herkesin kendine tapınmasını istemek demektir.
Ve izah etti:
- Yani nefs, Allahü teâlâya şerik olmak, ortak olmak ister. Hatta o kadar alçaktır ki, ortaklığa bile razı olmayıp, amir, hakim, yalnız kendi olsun, her şey, yalnız onun emriyle olsun ister.
Dinleyenler;
- Bu çok fena bir şey efendim, dediler.
- Elbette. Hadis-i kudside, Allahü teâlâ; (Nefsine düşmanlık et! Çünkü nefsin, benim düşmanımdır) buyuruyor. Bu alçak nefsin isteklerini yapmak, Allahü teâlânın bu düşmanına yardım ve onu kuvvetlendirmek olmaz mı?
- Olur tabii hocam.
- Öyleyse bunun ne kadar feci, korkunç bir suç olduğunu anlamalıdır. Allahü teâlâ, hadis-i kudside; (Büyüklük, üstünlük, bana mahsustur. Bu ikisinde, bana ortak olmak isteyen, büyük düşmanımdır. Hiç acımadan, onu Cehennem ateşine atarım) buyuruyor.
Sordular yine:
- Yani bu durumda mal mülk, mevki makam sahibi olmayacak mıyız hocam?
- Olacağız tabii.
- Öyleyse hocam?
- Ama bunları nefse uyarak değil, Allahü teâlânın emirlerini yapmak ve yaptırmak için isteyeceğiz. Millete, Müslümanlara hizmet etmek niyetiyle elde edeceğiz. Bu niyetle istemek ve bunları yapmak ibadet olur.
|