Kastamonu Velilerinden Seyyid Ahmed Hicabi hazretleri ”rahmetullahi aleyh“, bir sohbetinde;
- Allahü teâlâ, hepimizi iki cihanın sultanı Muhammed Mustafa’nın “sallallahü aleyhi ve sellem” parlak olan yolunda yürümekle şereflendirsin, buyurdu. Bu dünya, “imtihan yeri”dir. Dünyanın görünüşü, yalancı yaldızlarla süslüdür. Kötü kadına benzer. Görünüşü tatlıdır. Taze, güzel, körpe sanılır. Fakat aslında, güzel koku sürülmüş bir ölü, sanki bir leş, böcekler, akrepler dolu bir çöplük, su gibi görünen bir serap, zehirlenmiş şeker gibidir.
Şöyle devam etti:
- Ona tutulan akılsızdır, büyülenmiştir. Aşıkları delidir, aldatılmıştır. Onun görünüşüne aldanan, sonsuz felakete düşer. Tadına, güzelliğine bakan nihayetsiz pişmanlık çeker.
Sordular:
- Dünya deyince neyi anlayacağız efendim?
Buyurdu ki:
- “Dünya”, kulu Allahü teâlâdan uzaklaştıran şeyler demektir. Kadın, çocuk, mal, rütbe, mevki düşüncesi, Allahü teâlâyı unutturacak kadar aşırı olursa, dünya olur. Çalgılar, oyunlar, faydasız, boş şeylerle vakit geçirmek, hep dünyadır.
Ve ilave etti:
- Kötü arkadaş, kötü filimler, zararlı mecmua ve romanlar, velhasıl insanı yoldan çıkaran bütün neşir vasıtaları, bunun için hep “Dünya” demektir.
Niçin yaptın?
Bu zat bir gün sevdiklerine buyurdu ki:
- Kardeşlerim, ahirette bize ne sorulacak, biliyor musunuz?
- Ne sorulacak hocam?
- "Niçin yaptın?" diye sorulacak. Yani bir işi kim için yapıyoruz? “İnsanlar için” mi, “Allah için” mi?
- İnsanlar için yapıyorsak hocam?
- O zaman işimiz insanlara bırakılacak.
- Ya Allah içinse?
- İşte o zaman kurtulacağız ahirette.
|