Horasan’da yetişen büyük Velilerden Seyyid Radıyyüddin Ali hazretleri ”rahmetullahi aleyh“, bir gün sevdiği bir talebesiyle sohbet ederken;
- Ey evladım! Yalancılığı çok defa görülmüş olan birisi, düşman bu gece, filan yerden baskın yapacak dese, idareciler, akıllılar, karşı koyma güçlerini düşünür mü, düşünmez mi? diye sordu.
Delikanlı;
- Tabii ki düşünürler efendim, dedi.
- Yani o kimsenin yalancı olduğunu bildikleri halde, tehlike bulunan işlerde, ihtiyatlı, tedbirli ve uyanık bulunmak lazımdır derler değil mi?
- Elbette efendim.
- Peki, doğru sözlülüğü ile şöhret bulmuş olan Sevgili Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, tekrar tekrar, açıkça, ahiretin sonsuz azaplarını bildirdiği halde birçokları buna inanmıyor, inansa da, bir tedbir, kurtulma çaresi düşünmüyorlar.
Ve ekledi:
- Halbuki Resulullah efendimiz kurtuluş yolunu da gösteriyor, öyle değil mi?
- Çok doğru hocam.
- O halde, Resulullah gibi yüce bir Peygamberin sözüne, bir yalancının sözleri kadar kıymet vermemek, nasıl bir imandır? İmanım var demek, Müslümanım demek, insanı kurtaramaz.
- Kurtaramaz mı hocam?
- Evet. Kalbin inanması, yakîn hasıl etmesi lazımdır. Halbuki, yakîn nerede? Zan bile yok. Belki vehim bile değil. Çünkü, tehlikeli zamanlarda vehim edilen şeye karşı da, tedbir almak, akıl icabıdır.
|