Büyük Veli Seyyid Sıbgatullah-i Hizani “kuddise sirruh” hazretleri, bir gün sevdiklerine;
- Kardeşlerim, dünyaya gelmek, Müslüman olmak, insana bir sorumluluk, bir mesuliyet getiriyor, buyurdu. Bu mesuliyeti hiç kimse üzerinden atamaz, bunu yok sayamaz.
Sordular:
- Neden efendim?
- Çünkü hepimiz biliyoruz ki, ahirette hesap var, sevap var, azab var. Ama mutlaka ahirette bir terazi var. Ve amellerimiz oraya konulup tartılacak.
Şöyle devam etti:
- Allahü teâlâ kullarına üç şey vermiştir. Bunların ikisi dünyada kalır, biri ahirete gider.
Merak ettiler:
- Dünyada kalan iki şey nedir efendim?
- Biri, topraktan geldik, yine toprak olacağız. Yani bedenimiz çürümeye mahkum.
- İkincisi efendim?
- İkinci varlığımız, ruhumuzdur. Ruh, alem-i emirden gelmiştir. Vefat edince yine kendi makamına gider. O da bizden ayrılır yani.
Merakla sordular:
- Ahirete gidecek olan nedir efendim?
- Amellerimizdir. Kabre götüreceğimiz, sadece yaptığımız iyilikler veya kötülüklerdir.
İman nurdur, ışıktır
Bir gün de sevdiklerine;
- İmanlı insan mis gibi kokan ıtriyat tüccarına benzer, buyurdu. Ondan hep güzel kokular yayılır.
Sözüne devamla;
- İman bir nurdur, ışıktır, buyurdu. Allahü teâlâ o nuru arttırsın. Karanlık bir gecede, yıldızlar nasıl parlak görülürse, bu karanlık dünyada imanlılar da gökteki yıldızlar gibi pırıl pırıl parlar.
Ve daha açıkladı:
- Yıldızlar, nasıl gökyüzüne dağılmış bir halde görünürse, imanlı insanlar da gökyüzünden bu şekilde gözükürler. Biz yıldızları seyrettiğimiz gibi, melekler de dünyayı seyrederler ve “Ne bahtiyar kullar, bir araya gelmiş, Allah’tan ve Peygamberden bahsediyorlar” diye gıpta ederler.
Ve ekledi:
- Çünkü hadis-i şerifte; (Üç beş kişi bir araya geldiğinde Allah’tan ve Peygamberden bahsetmezse, Allah oraya lanet etsin) buyuruluyor.
|