Behaeddin-i Buhari “kuddise sirruh” hazretleri, Evliyayı kiramın en büyüklerindendir.
Kendisi anlatıyor:
- Bir kış günü idi ki, birden aşk-ı ilahi kapladı beni.
Kendimden geçmiş halde dağlara çıktım.
Ve yalın ayak baş açık dolaştım oralarda. Öyle ki, ayaklarım yarılıp parçalandı. Ve delinip kanlar aktı dikenlerin yerinden.
Bu halde iken;
“Gideyim, hocam Emir Külal’in dizi dibinde oturup, tesirli sohbetinden istifade edeyim” diye düşündüm.
Ve büyük bir iştiyakla koşup katıldım sohbete.
Beni dışarı attılar
Fakat hocam beni görünce;
- Bu kimdir? Niçin bana sormadan içeriye aldınız? Derhal çıkarın onu buradan! diye emretti hemen.
Talebeler kalkıp, beni kolumdan tutarak dışarıya attılar.
Bu hakaret, çok zor geldi nefsime.
Ama ben;
“Ey nefsim, bu davranış gücüne gitti, ama bilesin ki, sen daha ağırlarına lâyıksın. Sen şimdi kızıp, burayı terk etmek istiyorsun. Ama hayır, gitmeyeceğim. Çünkü bu büyüklerin her işinde hikmet vardır” dedim kendi nefsime.
Üzerime kar yağdı
Ve başımı o eşiğe koyup yattım.
Fecir sökene kadar bekledim bütün gece.
Üstüme, lapa lapa kar yağdı.
O karların altında, kayboldu vücudum.
Sabahleyin hocam Emir Külal, kapıyı açıp da abdest için dışarı çıkacaktı ki, eşik dibinde birikmiş kar yığınını gördü.
Ve tam başımın üstüne bastı mübarek ayağını.
Ama bir canlının üzerine bastığını anlayınca hızla geri çekip;
- Kimdir, bu kar altında yatan? buyurdu.
Ve elini uzatıp kaldırdı beni eşikten.
İçeri alıp çok dualar etti bana.
İltifatlarda bulundu.
Ayağımdaki dikenleri, eliyle çıkarıp, merhametle bir nazar etti bana.
İşte, ne oldu ise, o anda oldu.
O nazarla, tasavvufun en yüksek derecesine çıkmış oldum.
|