Behaeddin-i Buhari hazretlerinin “rahmetullahi aleyh” gençten bir talebesi vardı ki, bu zatı çok seviyordu.
Bu büyük Veli, bir gün bu talebeye;
- Evladım, her zaman beni yad et, hatırından hiç çıkarma, buyurmuştu.
O talebe şöyle anlatıyor:
Hocamın bu emri mucibinde Onu unutmamaya çalışırdım.
Bir sene, babamla Hac yoluna çıkmış ve nihayet Hirat’a ulaşmıştık.
Oranın meraklı yerlerini gezerken bir an için unuttum hocamı.
Unutmamla birlikte, bendeki bütün güzel haller ve manevi hasletlerim gitti benden.
Sanki feyz kesilmişti.
Ve sanki geri alınmıştı verilen nimetler.
Ne aşk kaldı, ne sevgi
Kendimi, kupkuru bir odun gibi hissettim.
Ne aşk kalmıştı kalbimde, ne de bir sevgi.
Babam bunun farkına varıp;
- İstersen seni başka bir Veli’ye götüreyim, dedi.
- Hayır, olmaz dedim. Bu hâl, benim bir kabahatimden oldu.
- Ne kabahati oğlum?
- Ben hocamdan gafil oldum. Bu yüzden bunlar oldu.
Haccımızı yapıp dönünce hocamın huzuruna vardım.
Beni görür görmez;
- Ey oğlum! Hirat'ta, beni biraz unuttun. O anki gafletine üzülme. Çünkü biz kasıtsız yapılan kusurları görmeyiz, buyurdu. Ama dostu unutmak, dostluğa sığar mı evladım? Hiç seven, sevdiğini unutur mu?
Ve ilave etti:
- O Veli’ye gitseydin, hiç faydası olmazdı. Çünkü sen, bu menbadan feyz alıyorsun. Benim talebelerim, sanki benim oğlumdur. Başkasının, onlara tasarruf haddi yoktur.
Altmış yaşını dolduran
Bir gün de, sevdiklerinden biri;
- Hocam, ben şehit olmayı çok istiyorum, dedi. Acaba nasib olur mu?
Cevaben;
- Üzülme, buyurdu. Namazını kılan ve altmış yaşını geçen bir Müslüman, şehit olarak ölür.
- Ya hanımlar efendim?
- Hanımlar için yaş haddi yoktur. Namazını kılar, tesettür eder, iffetini korursa, hangi yaşta ölürse ölsün, şehittir.
|