Behaeddin-i Buhari hazretlerinin “rahmetullahi aleyh” bir talebesi şöyle anlatıyor:
Bir yerde, üstadımla birlikte oturuyorduk ki, kardeşim hakkında üzüntülü bir haber aldım birisinden.
Şöyle ki;
- Şemseddin Buhara'da vefat etti, demişti.
Çok üzülüp hocama arzettim hemen.
- İzin verirseniz, kardeşimin cenazesine gideyim, diye arzettim.
Bana cevaben;
- İstiyorsan git, ama Şemseddin vefat etmedi, şimdi sağdır, buyurdu.
Çok şaşırdım.
- Sağ mıdır gerçekten?
- Evet. Şu anda onun kokusunu duyuyorum. Hatta o, şimdi çok yakınlarda bulunuyor.
Ben sevincimden ne diyeceğimi bilemiyordum ki, o anda kapı çalındı.
Ve kardeşim Şemseddin, neşeyle girdi içeri.
Hastanlık nimettir
Bu zat, bir sohbetinde gençlere;
- Allahü teâlâ, sıkıntılı halde yapılan duayı kabul eder, buyurdu. Mesela hastanın duası makbuldür. Onun için hastalık nimettir bir bakıma.
Talebenin biri kalktı.
- Efendim, hastalık nimettir dediniz. Yanlış duymadık değil mi?
Mübarek zat gülümsedi:
- Evet evladım. Hastalık nimettir, ama sabredilirse tabii. Büyükler; “Hastalıkta şifa vardır” buyurmuşlardır. Hastalık istenmez. Bilakis hasta olmamak için tedbir alınır. Ama buna rağmen gelirse, sabredilir.
Neyin var evladım?
Bir gün de sevdiği bir talebesi geldi huzuruna.
Sıkıntılı olduğunu görünce;
- Neyin var evladım, diye sordu. Dertli gibisin.
Genç arzetti:
- Sormayın hocam. Sıkıntının biri bitmeden öbürü başlıyor.
- Ne güzel işte, şükret bu nimete.
- Anlamadım, nimet mi dediniz efendim?
- Evet, çok büyük nimet hem de. Çünkü Peygamber efendimiz “aleyhisselam”; “Benim ümmetimin azabı dünyada verilir” buyuruyor. Bundan büyük nimet olur mu?
|