Behaeddin-i Buhari hazretlerinin “rahmetullahi aleyh” Abdullah-ı Hacendi adında bir sevdiği var ki, bu zatı tanımasını şöyle anlatıyor:
Ben gençliğimde, bir rehber arıyor, kendi kendime; “Bir mürşidim olsa da, kendisine hizmet etsem” diyordum.
Bu arzum dayanılmaz hâl alınca, Hacend’ten çıkıp Hakim-i Tirmizi hazretlerinin “rahmetullahi aleyh” kabrine vardım ve bu zatın ruhundan yardım istedim.
Sonra uyku bastırdı beni.
Uyuyup çok heybetli iki kişi göründü bana rüyada.
Bir tanesi, bana bakıp;
- Ben, Hakim-i Tirmizi’yim, bu zat da Hızır “aleyhisselam”dır, dedi. Sen, bir kâmil mürşid arıyorsun. Ama hiç arama, buralarda bulamazsın.
- Nerede bulurum? dedim.
- Oniki sene sonra, Kasr-ı arifan’a git. Orada Behaeddin-i Buhari adında bir Evliya gelecek ki, senin mürşidin o olacak.
Uyanınca, geri dönüp o mürşidi beklemeye başladım.
Birkaç sene sonra iki kimseye rastladım ki, gayet samimi olarak tasavvuftan konuşuyor ve; bir insan, asla mürşitsiz olmaz diyorlardı.
Yanlarına sokulup;
- Ben de mürşit arıyorum. Bana bu konuda yardımcı olur musunuz? dedim.
- Falan köye git. Orada ehliyetli bir mürşit var, dediler.
O köye gidip, o zatı buldum.
Niçin iltifat etmiyor?
Gerçekten Evliya olduğu belliydi.
Ama hiç ilgi göstermedi bana.
Çok üzüldüm.
Niçin bana iltifat etmiyor? diye düşünürken, bana bakıp;
- Çünkü senin bizden nasibi yoktur, dedi. Senin nasibin, Buhara’da gelecek olan Behaeddin-i Buhari hazretleridir.
Ondan da ayrılıp, beklemeye devam ettim.
İlk mürşit aramaya başladığım günden sonra oniki sene geçmişti ki, büyük bir hevesle Buhara’ya gittim.
O zatı bulup girdim huzuruna.
Beni görünce tebessüm edip;
- Hoş geldin, ey Abdullah Hacendi! buyurdu. Oniki senenin bitmesine daha üç gün var, sen biraz erken geldin.
Daha ilk sohbette, dünya muhabbetini çekip aldı kalbimden.
Hatta kısa zamanda, açıldı kalb gözlerim.
|