Seyyid Ahmed Bedevi hazretleri “rahmetullahi aleyh” zamanında Mısır’da baş kadılık yapan Takıyyüddin adında biri vardı.
Ahmed-i Bedevi hazretlerinin büyük zat olduğunu bilir ve gıyabında severdi kendisini.
Ancak bazıları, bu zat hakkında iftira atar, dedikodu yaparlardı aleyhinde.
Bu kadı da, bu iftiraları duyup zihni karıştı.
Acaba doğru olabilir mi? diye şüphe girdi kalbine.
Gerçeği öğrenmek gayesiyle ziyaretine gitti bir gün.
Söz arasında;
- Hakkınızda bazı sözler işittim, dedi. Keşke işitmeseydim.
- Ne işittin ki?
- Bazı kimseler, cemaate gitmediğinizi, hatta bazen de hiç namaz kılmadığınızı söylüyorlar. İnanmadım, ama yine de zihnim karıştı.
Sertçe bir nazar etti
O böyle söyleyince, gadaba geldi mübarek zat.
Ve sert bir nazar etti kendisine.
Takıyyüddin Efendi, bu nazarın şiddetinden bayılıp düştü.
Ayılınca, ıssız bir sahranın ortasında buldu kendisini.
Kendi kendine;
“Ey ahmak! Veli’de kusur aramak nene gerek” dedi. “Şimdi bu ıssız çölde halin ne olacak? Açlık ve susuzluktan öleceksin belki de”.
O böyle düşünürken, nurlu bir zat belirdi önünde.
Hemen elini öpüp, arzetti halini ona.
Veli’de kabahat aranır mı?
Meçhul zat;
- Bütün suç sende, dedi. Hiç Evliya zatlarda kabahat aranır mı?
Bulunduğun bu yer neresi biliyor musun?
- Hayır, neresi?
- Mısır'dan, iki aylık uzak mesafedesin. Seni, bu felaketten kurtaracak biri var ki, o da yine o zattır. Sen gidip ona yalvar.
Sonra bir yeri işaret etti.
- Şu ilerdeki camiye git. Ahmed-i Bedevi hazretleri de az sonra oraya teşrif eder. Özür dile. Seni, ancak o Veli kurtarır bu sahradan.
- Peki, deyip gitti o camiye.
Onun arkasında namaz kıldıktan sonra özür dileyip affını istedi.
Mübarek zat,
- Hızır’a rastlamasaydın bu ıssız sahralarda işin zordu, buyurdu.
Sırtını sıvazlayıp;
- Haydi git. Çoluk çocuğun özlemiştir, buyurdu.
O anda evlerinin önünde buldu kendini.
|