Behlül Dânâ hazretleri, şehirde dolaşıp, rastladığı kimselere nasihat ediyor, yanlış iş yapanları görürse, ikaz ediyordu.
Bu hâl, çoklarının hoşuna gitse de rahatsız olanlar da vardı.
İşte bunlardan birkaçı Halifeye gidip şikâyet ettiler bu Veli’yi.
- Behlül'e söyleyin, işimize karışmasın, dediler. Bizim günahımızdan ona ne?
Ve eklediler:
- Her koyun, kendi bacağından asılır, söyleyin, o kendi işine baksın.
Harun Reşid, hazret-i Behlül'ü saraya çağırıp;
- Ey Behlül, halk senden şikâyetçi, diye haber verdi.
Hazret-i Behlül sordu:
- Ne diyorlar?
- İşlerimize karışmasın. Her koyun, kendi bacağından asılır, diyorlar.
- Pekâlâ, deyip çıktı saraydan.
Kendi bacaklarından astı
Bir kaç koyun alıp, kesti onları.
Ve bacaklarından astı herbirini bir sokağın başında.
İnsanlar bunu görüp, önce bir şey anlamadılar.
Alaylı alaylı;
- Ne olacak, delinin yapacağı iş bu kadar olur, dediler.
Fakat, birkaç gün sonra etler kokmaya başlayınca iş değişti.
Pis koku, giderek dayanılmaz hâl aldı artık.
Öyle ki, kötü kokudan insanlar nefes alamaz hale gelmişlerdi.
Hatta kokudan mahallede durulmaz olmuştu ki, halifeye koştular yine.
- Ey halife, Behlül'e söyleyiniz. Astığı koyunların kokusundan bizar olduk, dediler.
Halk senden şikâyetçi
Harun Reşid, çağırdı hazret-i Behlül’ü.
- Ey Behlül, hak senden şikâyetçi.
- Neden şikâyetçilermiş?
- Köşe başlarına astığın koyunlardan.
- İyi ama onların dediğini yaptım ben. Her koyunu kendi bacağından astım. Niye şikâyet ediyorlar ki?
- Ama pis kokudan rahatsız olmuşlar.
- Evet, ben de onu anlatmak istedim onlara. Demek ki, bir kötünün zararını, bütün bir mahalle halkı çekermiş. Herhalde anlamışlardır.
|