Seyyid Ahmed Rıfai hazretlerinin “rahmetullahi aleyh” yeğeni Hasan Ali şöyle anlatıyor:
Bir gün dayımın hususi odasının önünde otururken, hiç tanımadığım birini gördüm içerde.
Dayımla ikisi gizli bir şeyler konuşuyorlardı.
Sonra o kişi izin alıp gitti.
Merak edip;
- Dayıcığım, o giden zat kimdi? diye sordum.
- Dört kutuptan birisiydi, dedi.
- Niçin gelmiş dayıcığım?
- Bu kişi deniz kenarında oturur. Geçen gün, zihninden bir düşünce geçirince, kutupluk vazifesi alındı kendisinden. Hatasını anlayıp tövbe etti. Bizden dua almaya gelmiş. Dua ettik. Memnun olup gitti.
Zihninden ne geçirmiş?
Sordum:
- Affoldu mu dayıcığım?
- Evet, affedilip yine eski vazifesine iade edildi.
- Merak ettim dayıcığım, zihninden ne geçirmiş ki, kutupluktan alınmış?
- Geçenlerde üç gün devamlı yağmur yağdı denize. Bunu görünce, içinden; “Çöllerdeki insanlar bir damla suya muhtaçken denize yağmur yağıyor” diye düşünmüş.
Dayımın yanından ayrılıp giderken, o zatı gördüm yine.
Şu ipi boynuma geçir
Yanıma gelip;
- Sizden bir şey rica etsem yapar mısın? dedi.
- Yaparım, dedim.
Memnun oldu ve cebinden bir urgan çıkarıp;
- Şu ipi al, boynuma sıkıca sar ve beni yerlerde sürükleyerek; Ey insanlar! Allahü teâlâya karşı gelenin hali işte böyledir. Bu, Rabbinin işine itiraz etti. İşlediği suça karşılık bu ceza ona az bile diye bağır.
Bunu yapmak, çok zordu.
Ama söz vermiştim.
Tam dediği işi yapmaya başlıyordum ki, kalbime;
Yapma ya Hasan Ali! Çünkü o tövbe etti ve affedildi. Gökteki melekler bile onun için ağladılar, Allahü teâlâ da hoşnut oldu kendisinden diye bir ilham geldi.
Ve yapmadım.
|