Seyyid Ahmed Rıfai hazretlerinin “rahmetullahi aleyh” talebeleri birbirlerini çok severlerdi.
Hele iki talebe vardı ki, aşk derecesindeydi onlarınki.
Birbirlerinde fani olmuşlardı.
Hiçbir dünyalık menfaat düşünmeksizin severlerdi birbirlerini.
Sadece Allah için.
Öyle ki, bu sevgi tesiriyle kendilerinden geçiyorlardı bazen.
Bir gün bunlardan biri el kaldırıp;
- Yâ Rabbi, ahirette Cehennem ateşine girmeyeceğimize dair, yüce katından bize bir berat gönder, diye yalvardı.
Öbürü can-ü gönülden;
- Amiiin! dedi.
O esnada beyaz bir kağıt indi gökyüzünden önlerine.
Üzerinde yazı yoktu
Sevinçle o kağıdı aldılar.
Ancak hiç yazı yoktu kağıtta.
Koşup hocalarına gösterdiler bu kağıdı.
Seyyid hazretleri “rahmetullahi aleyh” o kağıda bir müddet baktı.
Ve çok sevinçli olarak kalkıp şükür secdesine vardı.
Başını secdeden kaldırıp;
- Sana, binlerce şükrolsun yâ ilahi! Talebelerimin, Cehennemden âzad olunduğuna dair, dünyada iken bana vesika verdin, buyurdu.
Sevinç gözyaşları akıyordu yanaklarına.
O iki talebe;
- Efendim, bu kağıtta hiç yazı yok, dediler.
Cevabında;
- Yazı var, buyurdu. Ama belli olmaz. Çünkü bu yazı Nur’la yazılmıştır. Beyaz kağıtta görünmez.
İki şey olmasaydı
Bir gün de sevdiklerine;
- İki şey olmasaydı, dünyada yaşamaya değmezdi, buyurdu.
Dinleyenler;
- Onlar nelerdir efendim? dediler.
Buyurdu ki:
- Biri, seher vakitlerinde istiğfar, öbürü, Allah dostlarıyla sohbet etmektir.
|